am alacaklısı

entry18 galeri
    8.
  1. Sırayla gidelim madem:

    “kadınların bir erkeğe zekası, kültürü, okuduğu kitap için yaklaştığını asla görmedim.”

    ben gördüm. Hatta yaklaşmayı bırak kadınların birçoğu bu özelliklere baya bir azıyor. Hatta, dış görünüşünden etkilendiği bir erkeğin salaklığına şahit olmaktan nefret ediyorlar ve bu süreç -süre değişken olmakla birlikte- çoğunlukla soğumayla sonuçlanıyor. Diğer yandan, en başlarda bile, davranış biçiminin görünüşten çok daha etkili olduğu da bariz bir gerçek.

    “gerçeklerin farkında olmak da sırf kadınları tavlayıp onlarla sevişmek için olmadığın biri haline gelmek ve sevmediğin bir şeyi yapmak için sebep vermez”

    Olmadığın biri! Yok böyle bir şey. insan sabit değildir. Hatta insana dair en belirgin evrensel özellik değişimdir.

    Kişilik de dahil olmak üzere yaşamı süresince insan sürekli olarak değişir. Düşünceleri, davranışı, kişiliği, varsayımları, tecrübesi, iddiaları, ön kabulleri, varsayımları, doğruları, ilkeleri, hemen hemen her şeyi. Hatta öyle ki, değişmemek, değişmek için olduğundan çok daha büyük bir çaba ve mücadele gerektirir ve hemen hemen her zaman insan bu anlamsız savaştan mağlup çıkarak ölür.

    Birilerinin (kadınlarla istediği şekilde etkileşim kuran kişilerin) aslında her zaman olmadıkları gibi davrandığına yahut doğuştan o davranış özelliklerine sahip olduğuna dayanıyor bu varsayım.

    iddia ediyorum ki, o ‘olmadığı gibi’ davrandığını düşündüğün erkeklerin en az %99,9’u kadınlarla etkileşimde en az yıl olarak yaşları sayısınca hezimete uğramış, kendini küçük düşmüş/örselenmiş/aşağılanmış, kısacası, bok gibi hissetmiştir. Ki bu bile çok çok iyimser bir tahmin, eminim ki, sayılar bundan çok yüksektir.

    Yani, orada bazı erkekler var, onlar aslında senin gibiler ama seks için kişiliklerini satıyorlar yahut çok kaslı/yakışıklı/zengin oldukları için hiçbir çaba sarf etmeden kaynaklara ulaşıyorlar varsayımı belki çok çok küçük bir azınlık için gerçektir ama durum çoğu zaman böyle değil.

    “bir kadın beni sevecek diye olmadığım birine dönüşmem.”

    insan kişiliği/karakteri bile zaten değişkendir ama mevcut çerçevenin bi kimlik tanımlamasıyla da alakası yok aslında. Sen sahip olduğun ve kadınlar tarafından asla beğenilmeyeceğine inandığın özellikleri kimliğinle bağdaştırıyorsun, ki, durum çoğu zaman bu değildir. Özellikle; Davranış, tavır, konuşma, durumlara verilen reaksiyonlar, cinsiyet rolü konumlandırmaları, diğerleriyle iletişim vs konulardaki şekillenme çok yüksek oranda çevreseldir ve bunlar örf/adet/ritüel/inanış gibi kültürel kodlar haricinde olduğundan insana göre çeşitlenir. Bunları terk etmek, değiştirmek de hiçbir toplumda ulvi persona’nın terkine tekabül etmez.

    Yani doğuştan bir kişiliğe sahip olmadığın gibi, kadınlarla dezavantaj saydığın özelliklerin, kullandığın anlamda ‘kişilik’ tanımıyla da bir ilgisi yok. Dolayısıyla değiştirilemez olmadığı gibi, değiştirilmesi ahlaki bir araz da değildir. Hatta çoğunlukla toplumsal anlamda da olumlu karşılanacak şeylerdir.

    Örneğin en basitinden, girişken olmak, konuşkan olmak, kadınlara karşı cesaretli olmak, kendinden emin olmak gibi olumlu sayılan özellikler; insan fıtratının (genetik veya ruhsal sabitin) sadece bazılarına verdiği bir ödül falan değildir ve öyle değilken öyle olmak kimliğin/kişiliğin ahlaki anlamda dejenerasyonu da değildir.

    Dahası, zeka veya kitap okuma kapasitesiyle bunlar ters orantılı da değildir. Hatta işlevsel kullanıldığında zeka ve kültürel birikimle bunlar arasında pozitif korelasyon da sağlanabilir. Çünkü neden sağlanmasın?

    Genellikle şundan sağlanmaz.

    Ben değişmez ama kendi içinde ulvi bir kişiliğim: kendi tanımladığı öz değere tapınma… Bu kişiliğin terki manasına gelecek en ufak (düşünsel veya davranışsal) değişim ahlaksızlıktır; değişimin her türlüsü kişilikle bağdaştırma…

    Bu çarpık inanç sistemine yatırımın temel sebebi, çoğunlukla yüce bir ben’e sadakat değildir; bilinçaltındaki korkuyla yüzleşmek istememektir.

    ‘Ben’ yüceltilir ki, değişimi ihanetle eş anlamlılaşsın. Böylelikle riske girmek, korkuyla yüzleşmek, dolayısıyla zahmete katlanmak gerekmesin.

    Kadınlar içten içe o ben’i keşfedememekle suçlansınlar ama dışarıya karşı ‘tamam, sevmeyin beni, ben zaten hak etmiyorum’ gibi bir hayıflanma tezahürüyle konu kapatılsın.

    Buradan bakınca gözüken şu: çok büyük bir egonuz var.

    Bu bir övgü değil. Mevcut kaynaklarınızla; yani sahip olduğunuz imkanlar, zeka seviyeniz, statünüz, kas gücünüz, başarınız ve toplumsal kabul görmüşlüğünüzle orantılı bir egoya sahip değilsiniz. önce o egoyu küçültmeniz, sonra kaynaklarınızı arttırmanız ve akabinde o artışa paralel bir şekilde o egoyu tekrar büyütmeniz gerekiyor.

    Bu haliniz; elinizde çok büyük bir balonla dikenli teller altında sürünmeye benziyor. Alan dar, balon büyük ve en ufak temas egonuzu yok etmeye yetecek. Bu durumda tabi ki, ‘Hedefe varmak için Tellere sürtüne sürtüne geçmek, gerekirse üstümü başımı yırtmak, kanayarak ilerlemek benim kişiliğime ters, böyle yapmak ahlaksızlık, yapanların derisi diken geçirmiyor’ demek ve buna inanmak zorundasınız.

    Ölene kadar buna inanabilirsiniz ya da o balonu kendiniz patlatır biraz kanamayı göze alırsınız. Seçim sizin.

    Kadınlardan çok daha önemli şeyler için de önemli bir seçim.
    1 ...
bu entry yorumlara kapalı.
© 2025 uludağ sözlük