walk the line

entry15 galeri
    15.
  1. johnny cash'in otobiyografisinin high fidelity deki siradan kahramanimizin neden basucu kitabi oldugunu anlamanizi sagliyor film.
    unlulerin marjinal hayatlariyla yine dustuk yollara diyorsunuz once, sonra bir de bakmissiniz biz olagan insanlarin acilari, korkulari, kayboluslari, basari ve basarisizlik arasindaki uzun bekleyisleri, azmetmeleri, sevincleri, asklari cikmis karsiniza. amerikali contry/folk muzigin 1950 lerden beri degismez ismi cash in hayati hepimizin yanindan gectigi hayatlardan degil aslinda.
    trajediyle erken yasta tanismanin agirligini omuzlarinda omru boyunca tasimak zorunda kalanlardan o.
    siyahlar icindeki adam o, etrafini eglendirirken daimi kayboluslarinda 'vakti bitirmeye cabalayan' o; gitmedigi yol, sevmedigi kadin, ugramadigi sehir bulunmayan, arayisinda calmadigi kapi kalmayan, her evden 'yine olmadi' deyip kapiyi vurup cikan, 'gormek icin bakmayi bileceksin' derken esine, gitarinin ucunu bile goremeyen, varolusunu gereksiz oksijen tuketimi ve kendinden baska 'iyi' bir insanin varolma hakkini elinden alisi olarak gorecek kadar 'kayip' bir adam, inanmak isteyip neye inanacagini bilmeyen, inanmayi arayan, saskin ve sudan cikmis yerinde durmaz balik, hem olume yakinlastiranlarla kendi kendini yok etme birligi; hem de kendini yeniden sekillendiricek guc, eline formul tutusturulmayan, tesadufi bir sekilde baskalasmis ve farkliliklari hazmedeyim derken guzellesmis, sekerlenmis hayatin kahramani bir adam.

    sahnede uzun sure siyahlar icinde cikiyor karsimiza .

    'till things are brighter, i'm the man in black' man in black diye sarkilar soylerken hicbir seyin daha iyiye gitmeyecegine kendini kurdugunun farkinda mi?
    hayatinin aski olarak tanimlayacagi onun kahramani, june carter ile tanisincaya kadar farkinda.
    sonra ise umut ve umutsuzlugun koruklendigi, orta yolun bulunmadigi , bir ters bir duz gidilen, yuksek dozajli mutluluk ve mutsuzluklarla bir surec basliyor cash in hayatinda:
    and then i see a darkness oh no, i see a darkness do you know how much i love you cause i'm hoping some day soon you'll save me from this darkness

    june carter toplumun bosanmayi lanetlemek olarak gordugu donemdeki dul kadin sarkici. topluma ve ailesine karsi sorumluluklarini bir kenara itemeyip uzun sure baskalarinin uygun gorduklerinin ardindan kostursa da asla yuzeysel bir hayatin parcasi olmuyor.
    makyaj kupu sahne performanslarinda bile ortaya cikan dogalligi, ictenligi, yasama azmiyle insanin icini isitiyor.
    reese witherspoon un oyunculugu sapka cikartiyor; huzne karismis enerjiyi, ihtisamli durusun arkasindaki kucuk kadini, yumusak tavirlarin hakim oldugu; lakin gerekli durumlarda eli masali bir cadalozu barindiran karakteri pek guzel gozler onune seriyor.
    kederi, sevinci oynamanin otesinde sarkilari seslendirken onlari yasamasi ve yasatmasiyla ise hayranlik topluyor:
    "i go out on a party and look for a little fun but i find a darkened corner because i still miss someone love is a burning thing and it makes a fiery ring bound by wild desire i fell into a ring of fire i fell into a burning ring of fire i went down, down, down and the flames went higher and it burns, burns, burns the ring of fire"

    binlerce hayranina, yuzlerce basarili konserine karsin hayatinin gereksizligini ve kendisinin basarisiz oldugu saplantisini paltosunun sol cebine diken cash hep 'dokunsaniz aglarim' der gibi bakiyor.
    tanri'ya inanmanin yeterli olmadigi, onemli olanin kendine inanmak oldugu su hayatta cash kendine inanan gozleri june de gordugunde ise 'zamanin, son gunu getirmek icin tuketimi cagristirdigi yasam'i yeni bir anlami agirliyor.
    sevdigini kazanmak icin verdigi mucadele once kendini kazanmaktan geciyor ve olaylar gelisiyor…

    cash otobiyografisinde june icin sunlari soyluyor: "what june did for me was post signs along the way, lift me when i was weak, encourage me when i was discouraged, and love me when i was alone and felt unlovable."
    kutu kutu uyusturucuyla beynini yok saydirmayi kayip dunyasinda varolma kaynagi edinen cash beyniyle savasi birakiyor, onunla yasamayi ogreniyor. nefret ettigi babasinin, guzel kahramanlik hikayelerini hatirlattigi gun ise gulumsuyorsun:
    insan kendini kazanınca gecmis de anlasmaya katiliyor. seyirci icinden gectigi onlarca duygusal hallerden huzuru ve umutu son durak belleyip salondan agiza takilan enfes sarkilarla ayriliyor:

    "as sure as night is dark and day is light i keep you on my mind both day and night and happiness i've known proves that it's right because you're mine, i walk the line"

    ocak, 2006, paris
    0 ...
bu entry yorumlara kapalı.
© 2025 uludağ sözlük