bugün

prison break

ilk sezonu ile akıllardan silinmeyecek olan dizi.

dikkat: yazının devamı aşırı derecede spoiler içermektedir. diziyi izlemeyen kişilerin kesinlikle yazının geri kalan kısmını okumamaları şiddetle tavsiye edilir.

dizi 4.sezon 10. bölüme kadar izlenmiş olup 4. sezon o çerçevede değerlendirilmiştir. yazının burasını atlayıp da özelden "ama 4. sezon 11.bölümde şöyle şöyle oldu" diye mesaj atan canlara selam ederim.

--çok genel bir spoiler--

1.sezon,

yakışıklı bir delikanlı ile tanıştık, boylu poslu, renkli gözlü, eli ayağı düzgün bir çocuk; michael scofield. dakika bir gol bir hesabı gitti bir banka soymaya kalkıştı. "allah allah hayırdır inşallah" demeye kalmadı bunu fox river a; maksimum güvenlikli bir hapishaneye yolladılar hemde kendi isteği üzerine. "ne oluyoz lan" derken anladık ki bunun abisi lincoln burrows da aynı hapishanedeymiş meğer; cinayet işlemiş idam cezasına çarptırılmış. "vay çocuğa bak son günlerinde abisinin yanında olmak istiyor, helal olsun" derken anladık ki işin rengi farklı. bizim esas oğlan meğer abisini hapishaneden kaçırma niyetindeymiş. "nasıl olacak lan bu iş, fox river bu, boru değil" demeye kalmadı meğer hapishanenin planlarını bizim oğlan çizmiş, sonrada bunları vucuduna güzelcene dövme ile kodlamış. "ilginç" dedik, merakla izlemeye başladık. bir yandan michael scofield ın kusursuz planının ayrıntılarını öğrenirken diğer yandan fox river ın her birisi diğerinden daha belalı ve tehlikeli olan sakinlerini tanımaya başladık. önce fernando sucre; michael scofield ın oda arkadaşı çıktı karşımıza, özün iyi çocuk; küçük çaplı hırsızlıkdan tıkmışlar içeri. sonra theodore bagwell nam-ı değer t-bag ile tanışma şerefine hasıl olduk; tecavüzcü, katil, sapık. sırasıyla hain gardiyan brad bellick, mafya babası john abruzzi, hapishanenin doktoru sara tancredi, ordudan atılmış benjamin miles franklin bir başka değişle c-note ile girdi hayatımıza. bir yandan bu karakterlerin geçmişini öğrenirken diğer yandan da scofield ın kusursuz planınının içine izleyici olarak dahil olduk. zamanla lincol ün aslında suçsuz olduğunu olayın büyük bir komplo olduğunuda anladık tabi. "vay şerefsizler, hay allahsızlar" dedik, kaçış işin daha da konsantre olduk. meydana gelen bin türlü aksaklığa, şanssızlığa rağmen, bellick in türlü orospu çocukluklarına, karakterlerin çıkar çatışmalarına rağmen scofield allem etti kalem etti kaçırdı bunları hapishaneden.

ilk sezonu izleyipde damağında o enfes tadı hissetmemiş olan kimse yoktur. karakterleri ile, konusu ile, zekası ile mükemmel bir sezon izlemiştik. birinci sezonu izleyipde "lost mu daha iyi prison break mi daha iyi" tartışmasını yapmamış insan olduğunu sanmıyorum ben. çok kalpler kırıldı, çok sevener ayrıldı bu yüzden.

2. sezon,

birinci sezon bitmişti; elamanlarımız asıl hedeflerini gerçekleştirmiş hapishaneden kaçmayı başarmışlardı lakin "bu işler o kadar kolay değil amına koyım" dedik. öyle kaçtın bitti olmazdı; sen ülkenin en meşhur hapishanelerinden birisinden kaçacaksın, sonrada öyle elini kolunu sallaya sallaya gezeceksiniz, olmaz öyle şey. olmadı da zaten; ikinci sezonda bizi ilk sezonu aratmayacak kalitede bir kovalamaca bekliyordu. anladık ki michael scofield sadece kaçışı planlamamış, kaçış sonrasınıda en ince ayrıntısına kadar planlamıştı. planları tıkır tıkır işlerken, herşey güllük gülistanlık olacakken, hiç hesapta olmayan birisi çıka geldi; karizmatik ajanımız alexander mahone; sessiz sakin bir o kadar karizmatik, zeki, hırslı; tutuğunu koparan ve acımasız bir ajan. zaten o zekası ile kısa sürede michael scofield ın yaptığı tezgahı fark etti, oyun yeniden başlamıştı. "allah allah" nidaları ile maceraya takıl*ırken biz; işler yavaştan sarpa sarmaya başladı. mahone tahmin edilenden daha dişli çıkmıştı, kaçak elemanları sürüden ayrılanı kurt kapar misali teker teker yakalıyordu fakat tutuklamak yerine öldürmeye başladı onları. biz "bu işin içinde iş var lan" derken şirket muhabbetleri, mahone un bizim kardeşlerin babasını öldürmesi derken işler bi hayli karıştı, şirket filan girdi işin içine. "ne ki lan bu şirken ayağı" dedik devam ettik izlemeye. scofield-mahone kapışması iyice hararetlendi, kim daha zekiydi acaba, kim daha inatçıydı derken, scofield mahone un geçmişindeki pislikleri öğrendi falan filan. neyse işte uzatmıcam bir şekilde kata kulliye getirdi bu mahone'u.

"vay be mutlu son he" deyip, ilk sezon gözümüzün önünden film şeridi gibi akarken son saniye talihsizlikleri ile michael scofield panamada yakalanması mı, keşke yakalanmasaydı ama yakalandı işte. ikinci sezon, panamanın en pis hapishanesi sona'da sona erdi*. "ulan adamlar 3. sezonua çekecekler demek ki" dedik, şaşırdık çünkü ilk başta iki sezon olarak planlandığını biliyorduk; çok biliriz işte biz öyle. neyse...

3. sezon,

sonada açtık gözlerimizi, sona; pislik, rezillik, sefalet abidesi. "iyi de şimdi ne olacak" diye düşünürken bu sefer roller değişmiş michael scofield, bred, t-bag ve mahone içerde lincoln dışardaydı. derken bu sarayla lincoln'un sıpasını birileri kaçırdı falan filan; james whistler çıktı sahneye. anlamadık bir bok ilk başlarda, kötü kadınımız scofield'den bu elemanı sonadan çıkarmasını istiyordu, aksi taktirde manitası ve yiğenini öldürecekti. "ya abi bokunu çıkarmayın ama" demeye kalmadı dizinin yavaş yavaş boku çıktı.

dizi ilk iki sezonda gönüllerde öyle bir yer etmiş, öyle bir seyirci kredisi sağlamayı başarmıştı ki sırf bunun için izledik 3. sezonu. abartılı ve zorlama kurgu ve konuyu görmezden geldik, bağrımıza taş bastık izledik. "bitsin bu sezon" diye her gece yatmadan dua ettik.

gün geldi çattı 3. sezon bitti. tahmin edileceği üzere sonadan da kaçtılar; ama sara ölmüştü.* neyse..öğrendik ki bir sezon daha çekeceklermiş. "ulan ayıpa artık" dedik kapattık bs player'ımızı.

4. sezon,

michael öldürülen manitası saranın intikamını almak için kötü kadını ve whistler ı bir baloda tenhada kıstırdı derken kötü kadın sara ölmedi dedi. "hassiktir lan" dedik ekranlarımızın başında. uzatmıcam abi, ölmemiş amına koyım cidden de, meğersem yalandan organizasyon tezgahlamışlar falan filan...yedik bizde.. şirketi devirecem filan ayaklarına ir fbı ajanı topladı bunları yine. bu arada brad, t-bag, sucre filan da sonadan kaçmışmışmışmışışlar. neymiş yangın çıkmışmışmışta falan filan. "eyü, olsa bakalım" dedim. sonra scofield vucundundaki dövmeleri çıkarttırdı, tabi bizim bu noktada sabrımız taştı "yeter atık amına koyım" dedik, bazılarımız bıraktı diziyi bazılarımız devam etti. bırakanlar mutlu mesut hayatlarına devam ettiler, lost u beklediler. bırakmayıp izleyenlerde scylla ile tanıştılar. şirketin bilgi deposu gibim bir şey işte. bizim elemanların hadefide işte 6 adet kartı bulup şirketi çökertmek. yine bir plan yapıldı, önce kartlar taşıyıcılardan araklanacak sonra şirket çökertilecekti. ite kaka ileledik işte.

bak yazarken bile sinirim bozuldu, yazmıyorum amına koyım. yahu kardeşim hangi akla hizmet siz bu diziyi bu kadar uzattınız yahu. yahu ikinci sezonda bitirmiş olsanız adam gibi, gelmiş geçmiş en iyi dizilerden birisi olarka hatırlayacaktık biz bu diziyi. bu dakkadan sonra 2 sene sonra aklımda kalır mı bilemiyorum yani.

işte böyle efendim 4 sezonu şöyle bir gözden geçirmiş olduk bu şekilde. hiç izlememiş bir salak eğer bu yazıyı buraya kadar okuduysa aferim ona, ama madem okudun bir de tavsiye vereyim; ilk iki sezonu izle sonra siktir et.

son olarka artık hayatlarımızın bir parçası olan dizi karakterlerine bir kaç kelam etmek istiyorum. sanırım 4 yılın sonunda bu hakkı elde ettik.

john abruzzi: abicim bu dizinin en delikanlı adamı sendin valla. tam bir racon adamıydın. bok yoluna gittin ama olsun karizmanayı tavan yaptırdın. allah taksiratını affetsin, mekanını cennet eylesin inşallah.

brad bellick: abi ölünün arkasından konuşulmaz ama konuşacam ben; olum sen ne kadar karaktersiz, ne kadar şerefsiz bir insansın ya. nefret ediyorum lan sen. her ne kadar kahramanca ölmüş olsanda bu senin osorpu çocuğu olduğun gerçeğini değiştirmez, unutmadık biz ilk iki sezonu. hiç üzülmedim sen öldüğünde, "oh olsun layikini buldun" dedim, keşke o şekilde değilde kabızlıkdan ölseydin.

fernando sucre: oğlum sen nasıl bir insasın ya. özünde çok iyi bir çocuksun ama biraz salaksın. en basitinden il başta scofield ın kaçalım demesine karı kız ayağına uymamış olsaydın şimdi çoktan çıkmıştın hapisten. çok edilgensin abicim, biraz karakter sahibi ol lan, biraz ipleri eline al, başkaları ne dese sürekli onu yapıyorsun. bak bu şekilde başarılı olmazsın oğlum hayatta. artık çocuğunda oldu baba oldun lan sen, aklını başına devşir.

sara tancredi: kızını dövmeyen dizini döver demişler ya işte sen bunun canlı kanıtısın, allahın gerizekalı karısı. yahu ne bok yediğin belli değil, afedersin ama götün başın farklı oynuyor; olmayacak işler içindesin. siktir git, kır dizini otur evinde, iğne oyası neyim öğren onlarla geçir zamanını. başkalarına problem yaratmakdan başka bir şeye yaramıyorsun. küçük şımarık bir kız gibisin, ben bilirim havalarındasın ama bir bok bildiğin yok. neyse...

alexander mahone: bazı yanlışların, hataların yok değil ama genel olarak zeki adamsın, karizmatik adamsın. çocuğunuda kaybettin zaten sana bir sempatim var. he şunuda açıkca söylerim; başına ne geldiyse bunların hepsine kendin sebep oldun. en başlardan bu işlere hiç bulaşmaya bilirdin yani. gereksiz yere işin içine girdin, abarttın biraz. niye öldürüyosun abicim sen elalemin babasını. neyse acın büyük olduğu için çok da bir şey demek istemiyorum sana.

lincoln burrows: gelelim sana. abicim sen nasıl bir insansın, birde aile babası olacaksın. ulan eşşek kadar adam olmuşsun halen uğursuz işler peşindesin. hayatın boyunca kimseye bir faydan oldu mu acaba çok merak ediyorum. kimin hayatına girdiysen cehenneme döndü hayatı. keşke idam etselermiş seni, herkesin rahatını bozdun. insanlara yük olmakdan başka hiç bir işe yaramıyorsun. en başında aptal saptal işler yapmasaydın kimsenin başı yanmayacak, herkez kendi hayatına devam edevcekti. nefret ederi senin gibi adamlarda, tam bir parazitsiniz amına koyım. insanlara başına beladan başka bir şey getirmiyorsunuz. bana uzak allaha yakın olun inşallah. kardeşinin hayatınıda sen mahvettin, çocuğun hayatınıda sen rezil ettin. düş artık michael'ın yakasından...lütfen...

michael scofield: bak canım kardeşim çok iyi bir çocuksun sen ama çevren kötü senin. 4 sezondur bakıyorum etrafındaki tiplere bir tane işe yarar adam yok. olmaz böyle bak, kurtul onlardan en kısa zamanda. herşeyden önce o abin olacak şerefsizle bütün bağlantını kes; beladan başka bir şey kazandırmaz sana. "hadi kardeşim sen yoluna ben yoluma" de çek git. sonra o sara olacak karıyıda boşver, zeki desen zeki değil, güzel desen güzel değil; dikkatli çocuksun sen sol gözü şaşı o karının, çok daha iyilerini bulursun sen o tiple. ayrıca bundan sonra zekanıda iyi işler için kullan, vatanına milletine hayırlı bir vatandaş ol. sucre ile bağlarını koparma sakın; tam bir kukla o hıyar, istediğin zaman, istediğin işinde maşa olarak kullanabilirsin onu. aman bak tekrar söylüyorum o abinle bütün ilişkini bitir, yoksa bir baltaya sap olamazsın sende, hayatın boyunca onun salaklıklarını temizlemek zorunda kalırsın.

bitti...

yazar burda okura sesleniyor: başka işi gücü yokmuş gibi bu enrty'i buraya kadar okuyan varsa özel mesaj atsın; çokomel verecem kendisine.

--çok genel bir spoiler--