bugün

depremzede evlatlık ile evlenme engeli bulunmuyor

Mevzuun direkt kendisi ile alakalı olarak değil de, “bütün”e dâir bir mesele:
insan ve toplum meselelerini toptan kuşattığını iddia eden her sistem, görüş ve inanış, insan ve topluma dair her bir mevzu/konuya dair fikir belirtmek ve onu izâh etmek zorundadır. Bu zorunluluk iddia edilen “bütün”lüğün gerekliliğinden kaynaklanmaktadır. Hâdiselerin kendini dayattığı noktada bir sistemin, görüşün, inancın buna dâir bir fikrini/kuralını/izahını söylüyor olması kendi başına “kötü” yahut “yanlış” olarak addedilemez; böyle düşünmek tamamen saçmalıktır; çünkü, bir inanış, görüş, sistem, hâdiseyi ortaya çıkartan değil, mevcut hâdiseye karşı görüş serdedendir.

Neticede o kuralları va’zeden o kurallara inananlar değildir.

Bergson’un (bkz: gülme) isimli eserinde geçen şu hâdise: herkesin ağladığı bir toplulukta sakin bir şekilde duran bir adama niçin kendisinin ağlamadığı sorulduğunda “ben onlardan değilim” diye cevap veriyor.

Aynı inanış içinde değilsen o kurallar seni bağlamıyor; yani, seni ilgilendirmeyen meselelerle alakalı bu hassasiyet nereden kaynaklanmaktadır?
Evet “hassasiyet” yerine hazımsızlık nasıl da cuk oturuyor…