bugün

annenin elleri

buğday rengiydi.
ama son zamanlarında karaya çalan bir sarılıktaydı.
tıpkı yüzü gibiydi.
ona belli etmesem de korkardım o ellere dokunmaktan.
çünkü tanıdığım, tutunduğum, kokladığım, öptüğüm eller değildi onlar.
ya da olmamalıydı.
ama o hep başucundayken ellerimi tutardı; ve bana "işte en büyük ilacım bu der" öperdi ellerimi..
o lanet olası hastane odasından kaçmak isterdim bazen.
o amonyak kokulu koridoru geçip çıkıp gitmek..
ama gidemezdim.
durdururdu beni "ya ben yokken ölürse ve ben başucumda olamazsam" endişesi.
küçükken o ellere tutunarak gittim okula ben.
ve o eller beni bıraktığında düştüm ilk kez.
o eller sildi benim kanayan yaralarımı, yüzümün terlerini.
o eller çorba içirdi bana hastayken.
o eller semaya dikerek ayalarını dua etti benim için, ve yakardı allah'a.
ve her düşüşümde o eller kaldırdı beni yerden; yerin yedi kat dibinden.
bir gün o eller, ellerimin arasından kaydı gitti.
ve ben en son o elleri öptüm, kokladım.
o elden beni ayırmaları için 5 kişinin beni yaka paça çekmesi gerekti.
ama ayıramadılar.
yemin ediyorum sözlük, annemin vefat ettiği saatte ezan okunuyordu ve annem, bu hayata veda etmeden önce son kez bana baktı ve ellerini semaya kaldırmaya çalışarak dua etti benim için.
elleri semaya yüzü bana dönük öldü annem.
morg soğukluğundaki o bebek bedenini gördüğümde elleri dikkatimi çekti.
buz kesen elleri hala gökyüzüne dönüktü.
ben o elleri çok özledim.
kokusu hala burnumda..
gözyaşlarım gözlerimde asılı..
hiçbir şey değişmedi..
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar