internette pek rastlanmayan, attila ilhan'ın bela çiçeği kitabında yer alan şiiri. kendi sesinden dinlenmesi şiddetle tavsiye edilir.
belki bu son gecemiz doktor sabiha'yla
nasıl en uzaklarda çalınan eski plaklar
ne kadar da kalabalık hanımelleri ve böcek çıtırtılarıyla alabildiğine genişleyen
ne müthiş bir gece
saygılı nasıl saklı bir ışımayla
yorgun miyop gözbebekleri
korkuların bir başka yerinden
bir başka sabah olmaya başlayacaklar
gözlük camlarında şimdiden
kaynaşıp duran ışık çekirdekleri
bir mavzer namlusu gibi ince
bir mavzer namlusu kadar kesin
ve yüzlerce bin
bir türlü bitmiyoruz ki sabiha'yla
mısralar çoğaltıp fikret’in öfkesinden
bizi ve gecemizi zenginleştiren
sonra bir benim bir onun dudaklarında
jöntürk komitası’ndan kim bilir kimin
paris’te söylediği sûz-i dilârâ türkü
hürriyet gazetesi'ni elleriyle dizerken
şafakta öfkeli kararların büyüttüğü
üstelik sarmaşıkların altında
tamburların iç titreşimleriyle gittikçe derinleşen
tamburi cemil bey karanlığında
kırbaç gibi bir mektubuyla girmedik mi geceye
sadr-ı âzâm mithad paşa’nın
zât-ı şâhâne’ye
beşiktaş’taki eski bir konağın
en osmanlı
en sûz-i dilârâ saatında
üstelik sarmaşıkların altında
fevkalâde riayetim vardır
zât-ı mülûkânelerine bendenizin
ancak padişahım
muzır olan en ufak hususta bile
menafiine milletimizin
itaat etmekte mâzurum size
nizam nedir bilir misiniz
usul-ü meşveretle idare olunan bir millette
tafsile hacet yoktur padişahım
mesele bendenize emniyette
ricâl-i milletten emin olunuz
dokuz gündür mâruzât-ı mukaddemeyi
is’af etmemekte devam ediyorsunuz
bina-yı devleti tâmire çalıştığımız bir sırada
yıkmak istiyorsunuz diyebilirim siz
padişahım âdeta
eğer bu esbaba mebni
beni serkârdan azlederseniz...
tamburi cemil bey’den ürkek beyaz ferâceler
doktor sabiha’nın ve iç gerginliği
bu arada
gazel tarzında bir dersaadet ki ziya paşa’dan
aruz vezninde telkâri minareler
ve mahyalar
ve mahyalar mefailü failün
öylesine utansak
gece sisleri ile yüklü öylesine küskün
üstüste birkaç yüz beyazıt meydanı'ndan
yine silah sesleri duyar gibiyiz
uzak ve uzak
sıkı yönetim tebliğlerinde bu kaçıncı gün
yürüyün çocuklar
siz bizi göremezsiniz
çünkü sizin gözleriniz bizim gözlerimiz
çünkü sesinizde deprem sesleri var
bizim sesimizden
sözün gelişi ben keçecizâde irfan
mekteb-i tıbbiye'nin üçüncü sınıfından
hürriyet kademlisi
mühendishane-i berri-i hümâyûn'dan
halil cebel-i bereket
bendeniz
topkapılı cevdet
ikinci mim-mim grubu’ndan
üç yüz otuz altı senesi
teşrin-i sâni’nin yedisinde
anadolu'ya iltihâk eyledik
üç dârü’l-muallimin talebesi
mekteb-i harbiye derseniz
ben mustafa kemal
selânik
yürüyün çocuklar
siz bizi göremezsiniz
büyük yumruklar gibi sıkılı
içinizde bir yerinizdeyiz
çünkü sesimizde deprem sesleri var
sizin sesinizden
çünkü sizin gözleriniz
bizim gözlerimiz
yürüyün çocuklar
siz bizi göremezsiniz
nasıl ki doktor sabiha şimdi hem
büsbütün sultanahmet mitingi’nde
hem sûz-i dilârâ bir beste içinde
hem silah seslerine katılıyor
böyle uzaktan uzağa
bir mavzer namlusu gibi ince
bir mavzer namlusu kadar kesin
ve yüzlerce bin
eminönü meydanı’nda beyannâme dağıtıyor
kürd mustafa sephalarından inmiş adamlar
boyunlarında ipleri
öylece
gece bir yerde zor
önemli değil bir yerde güzelliği hanımellerinin
râ bıyıklı felâh-ı vatan zabitleri
değil mi ki durduğu yerde duramıyor
ve değil mi ki ellerinde silahlar
ve silahlar ve feilâtün feliâtün
kıvılcımlar üreterek
tuz parça dağılıyor
sûz-i dilârâ üstüne
sedef kakmalı udlar
günlerce yine boğaziçi
edebiyat-ı cedide bulutlar
''sarmış
yine âfâkını yine bir dud-i muannid
bir zulmet-i peyza ki peyâpey mütezayid''
bir doktor sabiha ki
çarpa çarpa açılan duvarların getirdiği
kelepçe sıtmalarından dehşetli sararmış
dehşetli dalgalanan
en köpek karanlıkta en büyük sular gibi
udların şeyh-ül islâm titremeleriyle
avuçlarında mısralar ve arap harfleriyle
''her uzvu gird-bâd-ı havayişle sarsılan
bir neslin oğlusun
bunu yâd et zaman zaman
asrın unutma bârikâlar asr-ı feyzidir
her yıldırımda bir gece
bir gölge devrilir
bir ufk-u itilâ açılır yükselir hayat
yükselmeyen düşer
ya terakki ya inhitat''
nasıl mızrab uçlarıyla tel tel çizilir
sultan reşad gecesine tir leylim terelâ
servet-i fünun mecmuasından fildişi sahifeler
damad-ı hazret-i şehriyâri enver paşa
ve bâb-ı âli baskınında bindiği at
ve paldır kültür fedaileriyle
ve ilâhiri
ve ilâ
ne kadar çok sabiha tanzimat'tan beri
udların şeyhü’l-islâm titremeleriyle
silah seslerine yatkın tir leylim terelâ
dudaklarında mısralar ve arap harfleriyle
''bir devr-i şeamet
yine çiğnendi yeminler
çiğnendi yazık milletin ümmid-i bülendi
kanun diye topraklara sürtüldü cebinler
kanun diye
kanun diye kanun tepelendi''
katılır şadırvanlar boyunca su şarkıları geceye
üçüncü selim'den santurların biriktirdiği
öksüz bakışlarıyla gezindikçe neyler
çocuk ıslıkları gibi temiz iyi
hadi gelsin tâif zindanları bismillâh sürüldüğün
çıplak cellâtları ve yağlı kementleriyle
duvarlarında mısralar ve arap harfleriyle
mısralar müstef’ilün müstef’ilün
silah okşamalarıyla yarınlara götürdüğün
öyle müthiş bir gece ki omuzların sıra
yankılanır tir leylim terelâ kubbelerinden
bin dokuz yüzlere özgü revolver öksürükleri
fikret kafiyeleri ile mısra mısra
parıldadıkça çığlıklar ışıldaklar gibi
simsiyah meydanların en dip çizgilerinden
öğrenci kasketlerinin öldürüldükleri
bir türlü bitmiyoruz ki ama doktor sabiha'yla
bir yerde benim
doksanbeş'e doğru yıldızlara yükselişim
bir yerde onun tarih-i kadim gözlükleri
karardıkça kararmış eski plaklar
üçüncü selim'in sûz-i dilârâ bestesi
hani bambaşka bir gökyüzü saltanatıyla
tir leylim terelâ
terelâ