bugün

sözlük yazarlarının itirafları

aslında hu hikayeyi daha öncesinde pek çok kez yazmış silmiştim. korktum hep. kendime ihanet ettiği sandım. sildim. ama şimdi biraz daha kararlı gibiyim.

zorlu bir çocukluk yaşamıştım. hani bazı eski yeşilçam filmlerinde, çocuk kahramanlar yaşar ya, işte aşağı yukarı öyleydi. daha henüz 13 yaşlarımda, çocuklukla ergenlik arasında bir şeydim. komşumuzun bir kızı vardı. çok güzeldi. yani bana öyle geliyordu. gülüşü, duruşu, ses tonu, bana, gözlerime bakışı, hepsi ayrı birer mucizeydi benim için.

o dönmelerde öyle fakirdik ki, o günleri hatırladıkça içim sızlar, canım acır. hiç unutmam doğru düzgün bir şey yiyemez belki de bazen yemezdik bile. kıyafet bilmez, bunu dile getirecek kadar telaffuz dahi etmezdik. çünkü alınamaması bir yana, birde ana babamı üzme durumu olacaktı.

tam bu günler bir sorun daha patladı. aslında belki de düğüm buydu. ve babam yaptığı bir kabadayılıktan sonra cezaevine girdi. çok sıkıntılı ve sancılı bir döneme girmiştik. işler daha da karışıyordu. artık babamın kazandığı üç kuruş da ortadan kaybolmuştu. ama annem öyle düşünmüyordu. güçlü kadındı. babamın yokluğunu aratmamak için köyde türlü işlere gitmeye başladı. bizde kardeşlerimle onun işten gelmesini bekliyorduk.

bu günlerden birinde bir olay yaşadım. bir öğle üzeri evimizin önündeki duvara otırmuş, bir süredir bisikletiyle bir o yana, bir bu yana gidip gelen komşunun kızını izliyordum. öyle güzeldi ve öyle güzel sürüyordu ki bisikleti, hayran hayran dalıp gidiyordum.

bir takihsizlik oldu ve komşunun kızı ansızın az ilerime düştü. düştüğü yerden toz kalktı. korkmuştum. koştum yanına. ağlıyordu. onu ayağa kaldırmaya çalışırken, attığı çığlıkları duyan babası geldi gürültüye. ve ne olduğunu sordu. kız beni işaret ederek:
- o yaptı baba dedi.
yutkunmaktan başka bir şey gelmedi elimden. ne diyeceğimi bilemiyordum. kız ise ulumaları eşliğinde bana giydirmeye devam ediyordu.
- arkamdan koştu beni bisikletten itti baba. bisikletime bindirmediğim için yaptı. nefret ediyorum ondan. uzak da duruyordum. sen geçen gün " onun babası mahkum, yanına gitme" demiştin çünkü.
daha başka şeyler de sıkıştırdı araya. babası beni dinlemedi hiç. hoş bende kendimi izah edecek güç ve cesaretten yoksundum zaten. beni ayağa kaldırdı babası ve yüzüme sert bir tokat vurdu. yere yuvarlandım. geldi başıma küfürler ederek tekmeledi beni.

bu olaylar yaşlanıp son bulana kadar bir kez olsun gözümden yaş akmadı. kalkıp eve gittim, kanayan burnumu yemizledim. aynada bir süre iç çeken yüzüme daldım. ve kendi kendime bir daha birini sevmeyeceğimi söyleyip durdum. o kızı da artık daha az görmeye, hatta görmemeye başladı.

aradan yıllar geçti. yollar geçti. o komşu köyden ahlaksız, kötü karakterli, ayyaş birine kaçtı, evlendi onunla. bir kızı oldu. bense ortaokuldan sonra oralarda duramadım, babamın ceza evinden çıktığı yıl köyden ayrıldım. yatılı olarak okudum, üniversiteden sonra askere gittim. asker dönüşü sınavlara girdim memur oldum. orta karar bir hayat sürmeye başladım. kadınlarla takıldım, bazılarının kendime aşık ettim, ama ben hiç birine hiç bağlanmadım. tam benimle ilgili duygusal bir hale bürünmeye başladıklarında kaçtım hep.

günlerden bir gün köyden bir haber geldi. babam ağırlalmıştı. durumu pek umutlu değil diyorlardı. apar topar yola çıktım, köye geldim. babam iç odada yerde yatıyordu. çoktan ölmüştü. hayatımın kötü diye tabir edebileceğim sayılı sıkıntılı anlarındandı.

ertesi gün babamı toprağa verdik. evde bir kenarda sigara içiyordum. odanın kapısı açıldı. gelen oydu, komşumuzun kızı. yıllar ondan pek çok şeyi almış götürmüştü. güç tanıyabilmiştim. kilo almış kendini kapıp koyvermişti. bir zamanlardan aklımda kalan sadece koyu kahverengi gözleri kalmıştı. birde iki yanağında birden gülünce çıkan gamze. epey konuştuk onunla o gün. kocası mahpusa düşmüştü. ve daha önünde yılları vardı. tıpkı bir zamanlar benim duyduğum kadar acılı bir bakışı vardı anlatırken. annesinin yanına taşınmıştı, eski evlerine. çok dokunaklınve manidardı anlattıkları. öylemki ikimizde ağladık. çok ağladık. yıllardır içimde biriktirdiğim özlem o anda dalga dalga gün yüzüne çıkıyordu. o yaşlı gözlerine uzanıp dokunmamak için nasıl çabalıyordum.

kısaca benden özür diledi. o çocuk halimde bana attığı iftira ve yediğim dayağı hiç unutmamış, hep utanmıştı. bunu gözlerinden anlayabiliyordum. ve bundan dolayı da affettim onu. bağışladım. tam gidecekti ki, geri döndü. gitmeden bir kez daha görüşmemiz gerektiğini söyledi. o kadar masumane bir bakışla söylemişti ki bunu, tamam dedim. ve köyden ayrılmadan bir gece önce babasının evinin alt katındaki avluda seviştik onunla.

ve o gece hem ona yeniden aşık oldum, hemde içimde bir ömür gizli kalan yanımı çıkardığı için kızdım ona.

sonra ne mi oldu? bir daha yapmadık bunu. ama birbirimizden kaçmadık da. ne intikam, ne nefret yoktu ikimizde de.

hala ara sıra köye gittikçe görürüm onu. o da beni. ve ben hala kimseye aşık olmadım. ona olan hislerimse şu an için bilmediğim bir boyuta evrildi. benim geldiğimi anladığı günler bazen balkonda, onu görebileceğim bir yerde bakar durur bana. gözlerinin kahvesini ve gamzelerini görür gibi olurum. gülümserim...