bugün

yarım kalmış hikayeler

Fırtınalı bir gecenin derinlerinden göğü yaran bir çığlık düştü toprağa. Gözlerini zar zor aralıyordu. Kanla yıkanmış zemin arkadaşlarının umutlarına mezar olmuştu.

Surların içerisinde katledilen çocukları düşündü istemeden. Hayatını ortaya koyarak korumaya çalıştığı, onuruyla savaştığı toprakları kaybetmişlerdi. Bütün savunmaları yarılmış, kralının ve kraliçesinin başsız vücutları sokağa atılmıştı. Maria elbette kaçmamıştı, önce çocuklara son sütlerini içirmiş sonra da alınlarından öperek üzerlerini örtmüştü. Çocuklar hiçbir şeyden habersiz huzurlu bir şekilde son uykularına yatarken ne hissetmişlerdi tanrı bilir. Kendisi de yarısı bitmiş zehir şişesinden yudumlayıp evi ateşe vermişti çoktan. Bu barbarların vicdanına kalmaktansa huzurlu bir ölümü tercih etmişti elbette.

Acaba kendisinin bu savaş alanında son nefeslerini verirken hayal ettiği gibi o da kendisini hayal etmiş miydi? Birbirlerini ilk gördüklerinde beline uzanan dağınık ve kızıl saçlarının güzelliğini düşündüğü gibi o da onun genç ve heyecanlı çehresini düşünmüş müydü?

Göğsündeki cebinden ezilmiş karanfilini çıkardı. işler gerçekten kötüye giderse ve savaş meydanında ölürse, bir mezarı bile olmasa da, çiçeksiz kalsın istememişti Maria.

Ah onunla yaşlanabileceği uzun ve güzel bir ömür için neler vermezdi. Maria saçlarına aklar indiğinde ve her yeri kırış kırış olduğunda bile ülkenin en güzel kadını olacaktı, emindi. Peki ya iki güzel kızı yaşasalardı gençliklerinde nasıl görüneceklerdi?

Suratına inen her bir yağmur damlası yanında yatan dostunun bedeni kadar soğuktu. Ölümleriyle ona ait tüm anıların da silinmesine sebep olan sevdikleriyle beraber, dünyada kimse tarafından hatırlanmadan, bu toprakta kaybolup gidecekti.

Uzaklardan kopan bir gök gürültüsünü hayal meyal duydu. Acısını hissetmemeye başladığında ölüm rüyaya dalmaya benziyordu belli ki. Tüm sesler ve şekiller buğulanmıştı.

Keşke ölmeden önce son kez güzel yıldızları görebilseydi. Keşke Maria'ya söz verdiği o pikniğe gidebilmiş olsalardı. Keşke kendi yağında kavrulan bir çiftçi olsaydı da çıktığı yıllar süren seferlerinde büyük kızının da küçük kızının da ilk kelimelerini kaçırmış olmasaydı. Keşke hayata daha fazla iz bıraksaydı.

Keşke...