bugün

vaudeville for vendetta

ben ona inanırım ki; insan evladı, acıyı da sevinci de; ne bileyim kaybetmişliği de elde etmişliği de (bakma kısıtladığıma, buna her şeyi dahil ediyorum) kendi çabasıyla, kendi seçimiyle yaşamalıdır. ötesi el sikiyle gerdeğe girmek olur ki, yanıbaşındaki düşmanından, kendinden başkasına kızma haybeciliğine düşmeyesin. nedir el sikiyle gerdeğe girmek, aç babacım bana hayal dünyanı, iki dakika film oynatalım:

* * *

- abi kız romantik erkeklerden hoşlanıyomuş. napmak lazım, çok heyecanlıyım abi. abim benim, yardım et kurbanın oluyum.
- sen o işi bana bırak fahri. şimdiii, gitmeden bi çiçek alıyosun evvela. muhabbeti koyverdikten sonra, hastasıyım şiirin de hatuna. derse ki "oku bana fahri, oku üfle, şiir üfle fahri mahremime. fahrim", o esnada ben girerim devreye, saklanır arka tarafa ben söylerim, sen tekrar edersin, ben söylerim, sen tekrar edersin. sen bana bi işaret çak yeter fahrim. he mi farrom? olmaz mı fahrettinim?
- büyüksün abim. çıkar abim. taşağını çıkar abim. bırak bi yalayım abim.

*şiir karesi gelir, çatar*

- işte böyle elif'im. şiir olmasa nabardım, düşününce bile bi titreme geliyo.
- a inanmıorum ya, ben de bayılıyorum şiire. bana okusana bi tane lütfeen..
- tabii elif'im. öhöm öhöm. o zaman ben sana şiir okuyayım elif. öhhö şiir diyorum, okuyayım diyorum.
- aha şiir muhabbetini açtı lan bizimki. hasretinden prangalar eskittim.
- ıeee, öhö. hasretindeen piranadann tiskindiim.
- saçlarına kan gülleri takayım.
- saçlarına yaar, döllerimi akıtayıım.
- aaa bu nasıl şiir be, terbiyesiz!
- ne diyosun kıza ulan ayı?
- vermiyo musuun banaa ulan karıı?
- toparlan gerizekalı!
- domal laan, gerizekaalıı! ulan bu nasıl şiir?
- ben de onu diyorum aptal, bu nasıl şiir, gidiyorum ben, allah belanı versin!
- dur elif'im. elif'im dur, vallaha tiskinmedim piranadan neyden.. vallaha pirana elif..

* * *

fiyaskoyu gördün. işte, bu biraderin de el sikiyle gerdeğe girmiş ve yılbaşı muhabbetine çok da hesapta olmayan bi eskişehir yolculuğuna kalkışmıştır, arkadaşlarının gazıyla. "yılbaşına eskişehir'deyiz baba, pompa var, basınç var, gürz var" diye muhabbete gelince tatlı da, aniden uyanıp gözleri yarım saat tavana dikerek, "kolpa sikişler bir kenara, sana ters olum bu ucuzluklar, gönül adamısın icabında" diyerek sıkıntılı sıkıntılı düşündüğüm sabahın birkaç saat sonrası garda buldum kendimi. ilk kez gidiyorum eskişehir'e ve allah seni inandırsın en son veletken atatürk orman çiftliği'ne gittiğimizde bindiğim trenin karla karışık hüzün çağrışımına selam etmek babında raylara vurduk kendimizi, ucuzcu olduğumuzdan değil.

en yakın sefere bileti aldık fakat ben garip beklentilerimin karşılığını alamadım. bilen bilir yol hikayelerim meşhurdur. en basitinden:

* * *

antalya'dan mı istanbul'dan mı artık nereden dönüyorsam, arka sıraları ve haliyle yanımın da boş olduğu bir otobüste 10-11 yaşlarında bi velet dolanıp döküyordu. kitabımı okurum, müziğimi dinlerim, paşa paşa oh diye tek başına yolculuk ediyor olmama sevinirken bu piç yanıma damlayıp ben tersledikçe muhabbet açmaya çalışıyordu. sonradan,

- abi sen ne içicen?
- ha?
- ne içicen sen?
- o ne demek olm? hem gitsene sen artık ananın yanına.
- muavin abi getiriyo ya, ne içecen o zaman?
- lan ne biliyim ben? kahve.
- yaa kola iiiç.
- la sağane? kahve içecem.
- (ağlar tonda) yaa kola iç yaaa, abi kola iç yaaa..
- (bana geldiler, bebe gibi inatlaşıyorum çocukla) hayır olm banane, kahve içicem.

(bilahare muavin, servis için gelir)

muavin: çay, kahve, kola, fanta, ne alırsınız?
ben: kahve. kahve alıcam. evet. kah. ve.
muavin: sen ne alırsın canım?
velet: kahve.
ben: abaov.

* * *

ve nice benzeri hadisenin merkezindeki adam olarak, yalnızca küçük kardeşine küfür öğreten çingene kızı ve saatler boyu usanmadan "taş-makas-kağıt" denen oyunu oynayabilen (ki bilahare 300 kez aynı üçlüyü tekrarlamanın etkisiyle "taş-kağıt-makas" telaffuz babında "kaş-makat-sakız" gibi bi ucubeye evrilene kadar da devam ettiler) üç karı beklenti ve korkularımın biraz dışında kalıyordu.

netice itibariyle, eskişehir'e vardık. bikaç yerde içip takıldıktan sonra yılbaşı muhabbeti için bi mekana gittik ve yine sabahki "karı marı yok enis. efendi gibi içkini iç sonra da siktir git uyu" düşünceleri arasında, mekana süs için getirilmiş ve sanıyorum mekan sahiplerince çiçek olduğu düşünülen koca bi ağacın arkasında harbiden de paşa paşa içip, kaçtım ortamdan.

mekan çıkışı arkadaşın evinde takıldıktan sonra aynı günün gecesi akıllanmayıp tekrar trene binme eşekliği gösterdik ve şansımızı sikeyim, en baştaki vagonun en ön sırası idi yerlerimiz. o meşhur "köfteci ali"de kendi porsiyonum yetmezmiş gibi milletin yarımını yemem ve acı biber turşularını hesapsız kitapsız yutmam sonucunda, herkes cayır cayır uyurken ben bi sağa bi sola dönerek cehennem azabından hallice topacı oynuyordum boktan bi koltuk üzerinde. sonra bi yazı dikkatimi çekti üst tarafta: "imdat freni. tehlike anında kolu çekiniz. (buraya dikkat baba) lüzumsuz yere kullananlar cezalandırılır"

off. abi cümledeki belirsizliğe ve ürkütücülüğe bakar mısın? lüzumsuz yere kullananlar cezalandırılır. "sigara içmek, ağrılı ve yavaş bir ölüme neden olabilir"den hallice bir tehdit. nasıl bi ceza bu, ne tür bi ceza, napacaksınız lan?

- (vijjjjiyuuuvv. iiiiiii)
- kim çekti onu! kim, hanginiz!
- abi valla ben yangın var dediler. yanıyoruz dediler, ben ondan çektim abi.
- şu an konya'dan bi ordu yola çıktı. buraya doğru geliyor!
- abi.. abi ühü nolur..
- aloov. komutanım, biz yakaladık bunu. elini kolunu güzelce bağladık komutanım, siz hiç şeyapmayın.(kraldan çok kralcı mı arıyon?)
- abi..
- sus! aloov. galiba golum gırıldı gomtağnım onun dışında bi şeyyok, zaiyat yok.(ulen horoz.. otoriteye yaranmak için yalan da söyle, iyice alçal pezevenk..)

uyudum, aniden uyandım. temiz kalmış bir sevgiyi; kolpa yollarda, kolpa kadınların üzerinde kirletmediğim için mutluydum.

(tüm güzel yüzlüler! kaçınız temiz kaldı?)
güncel Önemli Başlıklar