aşk duygusunu ilk hissetiren kişi, ilkokul birinci sınıfta öğretmenin boy sırasına göre öğrencileri sıralara yerleştirdiğinde yanıma denk gelen bir kızdı. o da beni seviyordu ama karşılıksız değildi yani. ilkokul 3. sınıfa kadar hep yanyana oturduk, onun evi bizim evin yolunun üzerindeydi. okula giderken onların evinin önünde buluşur, okula öyle giderdik. okul çıkışında da beraber çıkar, onu eve bırakır, kendim de eve giderdim.
neden ilkokul 3'e kadar yanyana oturduk peki? çünkü 13 mart 1992 yılında, erzincan'da bir deprem oldu. depremden bir kaç saat sonra da bir araba gelip bizi gümüşhane'ye götürdü. 3 ay kadar filan orada kaldık. 3 ay sonra erzincan'a döndük. meraktan kafayı yiyorum, hemen onların evin olduğu sokağa koştum.
enkaz yığınını görünce, donup kalmıştım. kimseye de soramamıştım. eğitim dönemi tekrar açıldı, okulumuz da yıkılmıştı o yüzden okulun bahçesinde çadırda ders yapıyorduk. o kadar az çocuk kalmıştı ki, sınıfları birleştirmişlerdi. öğretmenim de depremde ölmüş, onun yerine derse gelen öğretmen bu haberi verdiğinde sınıf arkadaşlarımın hüngür hüngür ağladıklarını hatırlıyorum. ben ağlayamadım.
ilk aşk, tabi şimdi bunu kimya ile, hormonal değişim ile biyolojik miyolojik argümanlarla açıklamaya çalışan, sebepler dünyasında bir neden-sonuç ilişkisi ile anlatmaya çalışanlar olabilir. ama öyle olmuyor. insan olmanın güzelliklerinden biri bu, insanı insan yapan şeylerden biri. hani derler ya, insan teknik olarak bir memeli hayvandır ama bizi hayvanlardan ayıran şey düşüncedir diye... bir diğeri de aşktır. bu biyoloji ile açıklanamaz. bir yavru dünyaya getirip, genleri diğer nesillere aktarmak için insan böyle acıya katlanmaz.
hatırlıyorum hala yüzünü. ve asla unutmayacağım... allah rahmet eylesin, seni cennetine alsın.