bugün

sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

Başka şeyler düşünmek istiyorum ama olanın dışında bir şeye dikkatimi veremiyorum. Benim dengemi bozdular, göz göre göre dengemi bozdular, yine düştüm bu düşünsel bataklığa.
Oysa üç gün öncesine kadar ne kadar güzeldi her şey.
Akıp gidiyordum zamanın içinde. Benimle iletişime geçmeyin diye defalarca uyarmama rağmen...Her şeyimi, kapımı penceremi sıkı sıkı kapatıp kilitler vurmama rağmen...
Bana börekler açma vaadiyle gelen, börekten öte, doğrudan ve olabilecek en açık şekilde ve doğrudan zihnime zerk eden, üç gündür kanimda akmak suretiyle damarlarımda gezen bu tanımlanamaz şey, artık rahat bırak beni de yoluma gideyim.
Her şeyi soyledim, açık secik anlattım işte sana. Şartlar herşeyi belirleyen tek etmen. Laflarimiz güzel, dinlemesi konuşması esrarlı ve sarhoş edecek kadar büyülü. Ama olan, laflardan çok farklı...
Birbirinden bağımsız bir çok farklı konuda, senkronize ve organize bir şekilde bir çok olumsuz durum yaşandı.
Bunlar o kadar üst üste ve o kadar sert darbeler indirdiki, çok ezildik, her yanımız lime lime oldu. Hayattan ve şartlardan dayak yemekten çok yorulduk artık. Beni bu halde paramparca olmuş halde görmeni istemem. Yediğim dayaklardan utanıyorum...
Dikkatimi öyle bir parçaladı ki, bir daha kullanılamaz hâle soktu.
Çekiçle kırdı dikkatimi, artık hiç bir şeye dikkat edemiyordum.
Neden böyle dağınık her şey, iste bundan. Bir lazer ışığı gibi tek bir noktaya sabitleyemiyorum. Çok zor böyle...
Bir gün bir aristokrat, kendisi gibi zengin, elit, kalburüstü dostlarıyla akşam yemeğindeyken, bir keşişin methini duyar...
Dostları kesisten öyle övgüyle bahsederler ki, bizimki içten içe kıskanır...Yemek bitip dostlar dağıldığında aristokrat coktan kararını vermiştir, sabah yola koyulacak ve o ibne keşişi bulacaktır ve ona haddini bildirecektir. E adam aristokrat, para bok gibi, zaman bol, can sıkıntısından neye saracagini bilmiyor.
Ertesi sabah yola koyulur, yol uzun, avrupadan himalayalarin yamacindaki bir köye uzanan meşakatli bir yolculuk başlar.
Denizler aşılır, dağlar tepeler kah yürüyerek kah eşek sırtında arşınlanir ve en nihayetinde tarif edilen köye varılır...Köylülerin söylediğine göre bahsi geçen keşiş köyde değil, dağın daha da yukarı kısımında kalan magarada yaşamaktadır. Son bir gayretle dağ adimlanmaya başlanır ama küfürün bini bir para...Senin gibi keşişin ta anasını avradini s2yim ben amin feryadı bok vardı ben de senin peşine düştüm falan diye diye keşişin mağarasının önüne gelir. Kan ter içinde kalmış vaziyette şöyle bir bakmış; kara kuru bir moruk, elinde bir çalı süpürgesiyle mağaranın önünü süpürüyor. Bu mu lan öve öve bitiremedikleri bilge keşiş lan diye küçümsemiş içinden...Selamın hello hacı, ben avrupadan geliyorum ve aristokratim. Buraya seni görmeye, ilminden bilginden faydalanıp irfanına mazhar olmaya geldim demiş. Keşiş bizimkini güler yüzle karşılayıp buyur etmiş. Ateş yakıp çay demlerken bir yandan da aristokratla sohbete başlamış. Başlamış ama, aristokrat kendisinj övmekten keşişe hiç laf bırakmıyormuş. Ben şöyle zenginim, böyle gezginim, hayatta tatmadigim zevk görmediğim şevk kalmadı falan anlattıkça kendinden geçmiş. Keşiş sessizce adamı dinliyormuş ve bir süre sonra cay demini almış. Keşiş başlamış aristokratin bardağına çay doldurmaya. Bardak dolmuş dolmuş ve en sonunda taşmaya başlamış fakat keşiş hâlâ doldurmaya devam etmiş. Aristokrat en sonunda dayanamayarak, napiyorsun lan sen muptezel, deli gibi bi şey yaptın kendini iyice deyince keşiş başlamış kıssadan hisseye;
bana bak beyim, sen işte bu taşıp her yeri batıran bardaksin.
icin öyle dolu ki, karman çorman, tasiyamiyorsun artık. Kafanın içi çöplük gibi olmuş...Ben ise işte şu boş bardak gibiyim, bomboş ve hafif...Belli ki buraya benimle yarismaya gelmissin. Boşuna zahmet etmişsin. Al en büyük, en bilge sen ol, hepsi herşey senin olsun. Mutlu olacaksan seni öveyim, ama git buradan artık be, sıkıntı verdin bana , demiş...
Tabii aristokrat bu, durur mu yapıştırmış cevabı,
valla bu soylediklerin bana biraz abartı geldi keşiş efendi...
Ne yapalım yani, senin gibi mağaralarda böyle donsuz mu yasayalım yani...Ben itibarımdan tasarruf etmem...