bugün

kargaların bile güleceği sözlük yazarları

nuh gönültaş'ı üstad edinmiş bir kimsece istifra edilmiş olması çok da şaşırtmadı beni bu temel fıkrasının.

müşarünileyh, şuncağız yazıda azami surette ne kadar çelişkiye düşülebilir ve "cehalet ehli" olmak ne demektir, mezkur bahisler üzerine hakkıyla ehl-i ilm kılıyor bizleri sağolsun. eeeh osmanlıcadan tiksindirdin.

geçelim ata yalçın kardeşimizle müzakere eylemeye, yıkmaya perdeyi eylemeye viran, varın sahibine haber verin heman!(işten atsın deyu)

şimdi efendim, atacığıma öncelikli tavsiyem şu ki: bir insan evladı; bir gruba, zümreye, kitaba, makaleye ya da kişiye -düşünsel temelde- bir saldırı düzenlemeyi düşündüğü vakit, ilgili hedefle alakalı bilgisini, donanımını tartmalı, argüman ve donelerini kendiyle çelişmeyecek ya da çelişik olmasa dahi suizan ile hareket edip boka batmayacak şekilde teşkil etmeli ki böyle ağzına ağzına zumzuğu çarpmasınlar.

birincisi uludağ sözlük üzerinden "sözlük olgusu"na atıfta bulunmamız gerekirse, bu interaktif yapıların homojen, hadi senin öykündüğün üslup ile icra edelim, "mütecanis" olmadığının farkında değilsin. birader, bu kadar adam manyak mı bir mahlas ile erdoğan'a giydirecek öbür mahlası ile övüp baş tacı edecek? toplanıp ortak kararlar alınarak mı bu entrylerin zuhur ettirildiğini sanıyorsun? adı geçen interaktif yapının var olma sebebi ve süreğenliğini sağlayacak başat olgunun "çok seslilik" olduğunu düşünemeyecek, bilmeyecek kadar meczup olduğunu düşünmek istemesem dahi en baba puntolarla yazıp post-it gibi çakmaktasın alıncağızımıza. anlamadıysan özetleyeyim, dolaylı yoldan sana cahil ve meczup diyorum.

"Eh yıllarca tek tip insan yetiştirmeye koşullandırılmış bir doktrinin..." diyerek sinsice atıfta bulunduğun cumhuriyetin kuruluş ideolojisiyle alakalı söylemlerin ise "kemalizm" ya da "atatürkçülük" adı altında yalnızca bir "posa" bırakılmış; gazi'nin salt kahraman, yiğit ve yakışıklı; kısacası kişisel ve seküler özelliklerinin önplana alındığı, ideolojik ve inkişaf ettirilebilir temelinin görmezden gelinmesinin sağlandığı, sözde düşmanlık beslediğiniz emperyalizmin basit bir maşası olan 12 eylül darbecilerinin dayattığı orta okul tarih kitabı atatürkçülüğü olduğunun farkında olmaman yoluyla acı bir ironiye tekabül ederken, adı geçen darbenin sen ve senin gibi kolpa milliyetçi/muhafazakar kadro ve anlayışları yücelttiği/muktedir kıldığının ve yine ne acı ki senin, hitap ettiğin kitlenin aynı darbenin ekmeğini yediğinin farkında olmayacak kadar da acınacak haldesin bebeğim.

ilgili yazının sahibi sevgili ata yalçın'ın yazınsal üslubu da bende hayret uyandırdı açıkçası. bakınız, şahsen sosyolojik ve tarihsel birikimlerin meydana getirdiği doğu ve batı ayrımının halklar/kitleler bağlamında iki taraftan da bir şeyler götürdüğünün, mamafih iki tarafta da kendine özgü artılar doğurduğuna inanan, hal böyleyken düşünsel dünyamda da toplumların siyasi, ideolojik, iktisadi ve iptidai şekillenmelerinde de bu artıların hakkıyla sindirilmesi taraftarı olmuşumdur. bunu ben, "doğulu gibi düşünüp, batılı gibi icra etmek" olarak tanımlıyorum. son tahlilde ata yalçın da gerçekten bir doğu-batı sentezi oluşturmuş, fakat tam tersinden: "batılı gibi düşünüp, doğulu gibi icra etmek"

"batılı gibi düşünüp, doğulu gibi icra etmek" kavramını kısaca açalım. batının; tepeden bakan, despot temayülü bariz bir "aydınlık", oryantalist ve kerameti kendinden menkul elitist/entelektüel bakış açısıyla düşünmeye çalışırken, doğulu gibi gözü kapalı, hırslı ve saldırgan bir üslup belirliyor, bu şekilde yazıyor. bu da balolarda birbirlerinin ayağına basarak vals eden, ismet inönü yaratımı dağlı entelijansiya görünümü veriyor yalnızca, maalesef ve ne yazık ki.

ayrıca sevgili kardeşimiz yazısında ona buna götüyle güldüğünü ifade ediyor. çok ilginç, arkadaşımız belli ki götünü sıçmak dışında her işte kullanıyor, götüyle gülüyor, götüyle yazıyor, götüyle anlıyor, götüyle vesaire vesaire...

velhasılı kelam, uludağ sözlük'ü homojen bir yapı olarak görüp dolaylısıyla istisnasız ben dahil her yazarını lümpenlikle suçlayan dostumuza entelektüel olmanın şartlarını bizzat öğreteceğimin garantisini verir, tam da zemininde bulunup arsızca dem vurduğu dogmatik şartlanmışlığa dair thomas aquinas'ın "timeo hominem unius libri/tek kitabı olan kimseden korkarım" sözünü hatırlatır, hücre çeperlerinden öperim.

atarım, yalarım, çınarım, meşe odunum, çatalkaram, çingenem, pırt...