islamın egemen olduğu coğrafyaları fakirleştirmesi

entry29 galeri
    22.
  1. yanlışlarla doğruların harman edildiği iddia ve yanıtlar.

    1. bir ülkenin fakirleşmesinin doğrudan dine bağlanması yanlıştır. çünkü zaman zaman duraklatıcı dönemleri olsa da insanlığın teknolojik ve düşünsel anlamda gelişmesinde dinin geçmişte çok önemli yeri olmuştur.

    2. bir ülkenin fakirleşmesinin doğrudan müslümanlığa bağlanması yanlıştır. çünkü 800-1500 yılları arasında bağdat merkezli olarak abbasilik döneminde islamiyet altın çağlarını, aydınlanma dönemini yaşamıştır. emevilerin fetihçiliğine karşı abbasiler maddi ve manevi olarak derinleşmeyi, zenginleşmeyi tercih e tmişlerdir. arap milliyetçiliğinden uzaklaşarak islamın kapılarını fars, türk ve yunan kültürüne açmışlardır.

    bu dönemlerde dünyanın bir numaralı ekonomisi ise, kendimizi batı üzerinden tanıyan bizler için oldukça şaşırtıcı da olsa, çin idi. o dönem nisbeten içe kapalı bir dönem yaşıyordu çin. islam dünyası çin icatlarının dünya kültürüne kazandırılmasında baş rolu oynamıştır. hint eseri olan sıfır'ın dolaşıma sokulması, üniversitelerin açılması, cebir ve trigonometride, bugün bile kullanılan kimi terim ve kavramların icadı, astronomide inanılmaz keşifler, felsefede sıçrama * * *, tıpta 400 yıl sürecek egemenlik *, çeviri ordularının kurularak yunan klasiklerinin arapçaya aktarılması ve bunlar üzerine alimlerce şerhler yazılması o dönemin maddi ve manevi zenginliğinin belirtileri olarak sayılabilir.

    söz konusu (bkz: ortaçağ) döneminde kendi barbarlığını ve fakirliğini yaşayan avrupa, sonradan kendi iç gelişimi ve oryantalizmin keşfi ile adımlar atmış; doğunun, imam gazzali'yi izleme uğruna terk ettiği ibn i rüşd'ü kendi bilim adamı saymış, rönesans ve reform dönemine temel olarak islamın girdilerini kullanmıştır. o dönemlerden sonra * islam kültürel ve bilimsel yönden gerilemeye, hristiyanlık ise ilerlemeye denk gelmiştir. islamiyet bu genel gerileme dönemine rağmen 1300'lü yıllarda coğrafik büyümesini sürdürmüş, 1500'lerde zirveye kadar çıkmıştır. ne acıdır ki bizim tarihlerimiz gerçek büyüme ve ilerlemeleri asla böyle anlatmaz. islamiyet bir duraklama ve gerileme içine girmişken, osmanlının büyümeye başlaması herşey demek olarak sunulmuştur bize. yani islam dünyasını en büyük sınırlarına ulaştıran osmanlıda coğrafi büyüme varken, kültürde, dinde, felsefede, bilimde meğerse fakirleşme varmış da biz yeni yeni öğrenebiliyoruz. bu fakirleşmenin maddi fakirleşmeye dönmesi için aradan epeyi bir zaman geçmiş de olsa, meselenin kaynağın keşfetmek her zaman önemli bir başlangıçtır.

    sonrasında ise yaşamın gerçeği kendini göstermiş, maddi, manevi zenginliğin üretilmesinin ve iletilmesinin yolları batıda sıçramalı biçimde açılmaya başlamıştır. tarımdaki, hayvancılıktaki, madde üretimindeki gelişme, ulaşımda * * ve bilgi iletişimindeki * * * patlamayla paralel yürümüştür. henüz batıda yokken kurulan doğudaki üniversiteler kapatılıp sadece kuran'ın çalışıldığı ve öğrenildiği bölümler açılırken, batıdaki üniversiteler kilisenin denetiminden çıkıyor giderek daha da özgürleşiyordu. elbette o dönemde gelişen bir sınıf olan burjuvazinin de buradaki rolüne değinilmeli. o sırada insanlık, yeni gelişen kapitalizme de bir yandan eleştiri yönelterek kendi ütopyalarını da yaratıyordu. denediği çeşitli çözümlere rağmen * henüz gerçek çıkış yolunu bulamasa da önemli olan hedef değil insanlığın bu kararlı arayışıdır.

    3. hem çok dindar olup hem de kendi geri kalmışlığının nedenlerini yine tanrıda görenlerin işi elbette daha zor. tanrıyı günlük yaşamın bu denli içinde arayanlar isterlerse iki türlü argümana da ulaşabilirler; yani tanrı müslümanları sınavdan geçiriyor, ya da tanrı müslümanları cezalandırıyor. oysa ikisi de tutarlı değildir. islamiyetin kimi kolları tanrıyı bu kadar günlük yaşamın içine dahil etmez. onu daha üstte bir genel oluşturucu olarak varsayar. böyle bakarsak kaderimiz geçmişimizdir, geleceğimiz ise elimizdedir. sorunu doğru algılayıp doğru çözüm yollarını bulabilirsek ilerleriz, zenginleşiriz. ama bunu birilerinin sırtına basarak, ülkeler fethederek, insanları köleleştirerek, sömürerek yapma dönemleri tükenmiştir. sadece geçmişin şaşalı günlerini yad ederek, düşler içinde yaşayarak da nereye kadar gidebiliriz? unutmayalım ki sömürgeciliğin en azından klasik yöntemleri artık geçerli değildir. çağa ayak uydurmanın yolları aranmalıdır. o zaman anlayacağız ki, islami geçmişimizle ne cahilcesine övünmek ne de utanmak doğru sayılmaz. mesele farkındalıktır. tarihte ne olup bittiğini anlamak bu nedenle çok önemlidir. ama bu da, resmi tarihin koyunları kalarak başarılamaz. hele türk tarih kurumu'nun memur porofesörlerinin ağzına bakarak hiç olmaz. lise tarih kitaplarının bize verdiği ezberi bozmadan kendi kimliğimizi, kendi gerçekliğimiz anlayamayız. yani islama ne sövmeliyiz ne de kendi kendine aptalca övgülerle daha fazla zaman yitirmemeliyiz.

    4. ülkesinin geleceğinden sorumluluk duyan her aydın kişi kendisine yeni okuma kanalları yaratmalıdır. batı felsefesini elbette bilmeliyiz ama oturup farabi'yi, ibn i sina'yı, imam gazzali'yi, ibn i rüşd'ü de yeniden okumalıyız. bunların arasındaki ilişki ve çelişkileri iyi değerlendirmeliyiz. bunlara islam dünyası nasıl baktı, avrupa nasıl baktı bunu çalışmalıyız. oryantalizme, avrupa merkezciliğine kafa yorulmalıdır. hala dünyayı en iyi açıklayan felsefe olarak, değişimin felsefesi olarak (bkz: marksizm)'in bile avrupa merkezciliğinin nasıl gölgesinde kalabildiği keşfetmelidir. unutmayalım ki, dindarlık sadece bilinen dinlerin izleyenlerini değil; marksizm'i de, atatürkçülük'ü de bir din gibi algılayıp, onu kutsalllıklarla sarıp sarmalayanları da içerir.

    özetle kutsalı olan gerçeğe ulaşamaz. bu nedenle bilim ve din yanında felsefe çok önemlidir ve bunların doğrudan karşıtı değildir o. yaşama felsefeci gibi bakılarak, hayatımızda felsefeye, kuşkuya yer açarak ilerleme yönüne yeniden dönebiliriz. bu hem kişisel hem de toplumsal düzlemde geçerlidir ve birbirini etkileyerek ilerler. gerçek zenginlik onun arkasından gelir.

    bu tür bilgelerin, felsefecilerin, alimlerin kitaplarını basmayan kitapevlerini, bunları müfredata almayan ya da uyutucu biçimde alan eğitim sistemlerini de sorgulamalıyız. kendi göbeğimizi kendimiz kesmeliyiz belki de... kendi Doğu'muza hiç bakılmamış biçimde yeniden bakmalıyız. dillerden, kültürlerden, felsefeden korkmayan yeni kuşaklar geliyor. bunların zenginlik olduğunu anlayan yeni kuşaklar...

    politikacılarımız ise bu gelişime ne yazık ki ayak uydurmakta zorlanıyorlar.

    (bkz: imam gazzali mi haklıydı ibni rüşd mü)
    (bkz: batı medeniyetinin doğulu kökenleri)
    3 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük