bugün

westworld

--spoiler--

hbo yapımı kaliteli bir dizi. game of thrones sonrası boşluğu dolduracak cinsten olmasa da "hbo ne eylerse güzel eyler" mottosunu kanıtlar nitelikte. bu adamlar gerçekten, yapıkları işin konuşulmasını, teoriler üretilmesini, gündemde kalmasını çok iyi başarıyor. (bkz: j j abrams) lost dizisinde de bunu çok iyi başarmıştı; ama sonrasında olayları bağlayamaması, tarihin en büyük dizi fiyaskoları arasında en üst sıraya taşımıştı kendisini.

westworld de aynı şekilde beyin yakan zaman çizgileriyle, bir bölümde bile dört-beş defa başa saran döngüleriyle başlıyor. olayları, kişileri, zamanı sürekli birbirine karıştırıyorsunuz. çünkü dizi genel olarak üç farklı zaman çizgisinde ilerliyor.

birinci zaman; arnold'un hayatta olduğu, parkın daha açılmadığı, hala ev sahipleri (host) üzerinde denemelerin yapıldığı dönem. bu dönemde dr.ford* ile aralarında sürtüşmeler oluyor ve arnold parkın açılmaması gerektiğini çünkü yapay zekanın artık bilinç sahibi olduğunu söylüyor. tabii ki ford bunlara aldırmayıp, hayalini kurduğu parkı açmakta ısrar ediyor. arnold ise; wyatt isimli karakter ile dolores* karakterini birleştirip, bir katliam yaparak bütün hostları ve kendini de öldürtüp parkı işlevsiz hale getiriyor.

ikinci zaman; ilk bölümlerde gördüğümüz siyahlı adam'ın gençliği, delos şirketinin müdürü ve aynı zamanda patronun müstakbel damadı, william isimli karakter ile patronun oğlunun, parka eğlence amaçlı geldikleri sekans ile başlıyor. yani park bir şekilde açılmış ve yeni yatırımcılar arıyor. bu dönemde william'ın dolores'e aşık olmasını ve patronun oğlunun sapkın eğlencelerini izliyoruz uzun uzun. buradaki en kritik nokta ise; william'ın yaşadığı her şeyin yalan olduğunu farkettiği andan itibaren geçirdiği değişim. akıllara joker filmindeki bir repliği getiriyor adeta "hayattaki en aklı başında adamı deliliğe indirgemek için, sadece tek bir kötü gün yeterli." benim de dizide kendime en yakın bulduğum karakter de william olmuştur hep. bu yaşadığı değişimden sonra gerçek kimliğini kazanmaya giden yolda, parkın insanlık adına neler ifade ettiğinin de farkına varan bizim çocuk, kayınpederini bu parkın hissedarı olmaya ikna eder. buradaki amaç yapay zeka, eğlencenin dibi vs. konular değildir. asıl olay parka gelen bilhassa zengin ve önemli konumdaki kişilerin gerçek karakterlerinin bir analizini yapabilmektir. çünkü insanlar sadece parkta gerçek fıtratlarına göre davranmaktadırlar. bu şekilde, dünyanın bütün önemli insanlarının yer aldığı bir karakter havuzu olacaktır ellerinde ve bu bilgilerle üretecekleri robotların vücutlarını birleştirip dünyayı yönetmeye kadar gidebilecektir mevzu ya da kendi bilinçlerini hostlara yükleyip, ölümsüzlük denemeleri için bir laboratuvar olarak kullanılacaktır park. kaldı ki delos'un sahibinin böyle bir deneyde kullanılacağını göreceğiz sonradan. bu süreçte de dr.ford ilerleyen süreçte eski ortağı arnold'un kafasına yaklaşmış, hostları bir şekilde özgür bırakmanın kararını vermektedir. hatta arnold'un bir kopyasını da üreterek bernard adını vermiş, eğitim süreci de dolores tarafından yürütülmüştür. yani ara ara gördüğümüz bernard-dolores diyalogları; dolores'in değil bernard'ın eğitim sürecidir. not:bernard lowe ve arnold weber; birbirlerinin anagramıdır. dizi bunun gibi bir çok gönderme, flashback ve foreshadowing içermektedir.

üçüncü zaman; dizinin geçerli zaman dilimi de diyebiliriz. ford ve bernard delos'un başında süreci yönetmektedirler. yaşlı, siyah william parkta istediği gibi at koşturmaktadır. parka gelip gidenler de zevk-i sefa içinde günlerini geçirmektedirler. bu esnada dr.ford robotlara yeni bir güncelleme yükleyerek, uyanmalarını sağlamakla meşguldür. arnold'un zamanında çizdiği labirent oyunu, hostların uyanırken gideceği yolu temsil etmektedir. gel zaman git zaman robotlar bilinç kazanma işini becerirler ve dr.ford da güzel bir konuşmayla, kendini sonunu eski ortağı arnold'a selam çakarak hazırlar.

kabaca böyle ilerliyor senaryo. tabii ki bu hikayeyi öyle güzel, öyle çaktırmadan anlatıyorlar ki bambaşka bir şey izlediğinizi daima hissediyorsunuz. anthony hopkins ve ed harris oyunculuk dersi veriyorlar. evan rachel wood'un masumluğuna hayran kalmamak mümkün değil. güncel şarkıların efsane coverları -ki buraya değineceğim birazdan- olayı bambaşka bir seviyeye çıkarmış. sezon bittiğinde aklınızda pek bir soru işareti kalmıyor. diğer sezonlardan bahsetmeyeceğim. benim için westworld ilk sezon demek. hala zevkle izlesem de hikayenin gideceği yeri merak etmiyorum. ben diziden alacağımı aldım diyebilirim. yapay zekanın nasıl bilinç kazanacağı kısmı beni yapay zeka ile savaş kısmından daha çok ilgilendiriyor. çünkü daha ilk aşamadayız. belki de geçemeyeceğiz o aşamayı. bu sebeple daha gerçekçi geliyor bu minvaldeki hikayeler. "ee matrix'de insanlar ve yapay zeka arasındaki savaşı anlatıyor o'na bayılıyorsun ama" diyebilirsiniz pek tabii. ben de " o kadarını da karıştırmayın artık" derim. *
bir parantez de (bkz: ramin djawadi)'ye. abi sen ne yapıyorsun? neden her sevdiğim dizi müziğinde senin adın var? sekanslar, gözyaşlarımı uçurumun kenarına kadar getirirken senin müziklerin hep son tekmeyi atıyor. heyecanlı ya da epik bir sahne izlerken, senin notaların bir üst zevk doruğuna çıkarıyor hep.

https://www.youtube.com/watch?v=3gMv73Oyvl4 (birinci dakikadan itibaren jon ve sansa'nın castle black'te buluşması. bonus:tormund'un brien'e bakışı *
şarkının tamamı için: https://www.youtube.com/watch?v=Izj3IsXi6Gs. aynı zamanda jon'un aegon targeryan olduğunun ilanı esnasında çalan şarkı.

https://www.youtube.com/watch?v=ef-Nb3nw9hg
bu da belki berbat çekilen son sezonun teselli ödülü. boktan battle of winterfell bölümünü bile güzelleştiren bir başyapıt.

https://www.youtube.com/watch?v=Nxeu6z6serY bu da westworld'ün 3.sezonunun bize armağanı.
kısacası dinleyin, dinlettirin..

--spoiler--