yeraltı edebiyatı

entry144 galeri
    139.
  1. nedir bu yeraltı edebiyatı? nerede, ne zaman ve hangi şartlarda ortaya çıkmıştır?

    önce 1929’a bir gidelim. bu sırada amerika, tarihinin en büyük ekonomik bunalımıyla karşı karşıyaydı. (bkz: büyük buhran) 4000’e yakın banka iflas etmiş, her dört kişiden üçü işsiz kalmış ve piyasada para kalmadığı için insanlar alışverişlerini yeniden takas yöntemiyle yapmaya başlamıştı.

    on sene böyle geçtikten sonra ise 2. dünya savaşı başladı. 1945’te amerika üçer gün arayla hiroşima ve nagazaki’ye atom bombası atmış ve bir anda yüzbinlerce kişinin ölümüne sebep olmuştu.

    işte böyle bir dönemin içinde doğdu beat kuşağı. amerikan rüyasının çöktüğünü gören gençler aile-ev-araba gibi hayallerin değil de maceranın, gerçek yaşamın peşinden gitmek istemişti. önce 1956’da allen ginsberg’den ‘uluma’ (howl) adında uzun ve çarpıcı bir şiir geldi. bu şiir beat kuşağı’nın manifestosu sayıldı.

    bir sene sonra ise, “özgürlüğünüzde ısrar ediyorum!” diyen jack kerouac’ın ‘yolda’ (on the road) isimli romanı basıldı. ve işte o zaman bu beat kuşağı denen akım duyulmaya ve gelişmeye başladı. gerçek bir yaşamöyküsüne dayanan ‘yolda’ romanında bir grup gencin tüm amerika’yı baştan aşağıya gezmesi anlatılıyor. ki zaten genelde beat kuşağı yazarları eserlerini yollarda üretip yazmıştır.

    jack kerouac, allen ginsberg, william burroughs ya da richard brautigan gibi yazarlar, kendi hallerinde oradan oraya sürüklenirken serserilik ve boşvermişlikle eleştiriliyordu, ancak aslında kitaplarında ırkçılık, cinsiyet eşitsizliği ya da sınıf ayrımcılığı gibi toplumsal sorunlarla da ilgileniyorlardı. öyle büyük laflar edip, acayip edebi cümleler kurmazlardı, sokak diliyle yazar ve sokak çocukları gibi yaşarlardı.

    özlerinde yatan felsefi akım varoluşçuluktu. hani rasyoneller, “düşünüyorum, öyleyse varım” derken, romantikler “hissediyorum, öyleyse varım!” der ya, işte beat kuşağı yazarlarında böyle bir anlam arayışı ve melankoliyle karışık bir yaşam coşkusu vardı.

    ben mesela profesyonel insanlara acıyorum. ağlamazlar, gülmezler. ilişkileri sevgi değil çıkar üstünedir. işleri yolunda gider, ancak tutkuları yoktur. herkesin dikkatini çeker, gözüne girerler, ancak aslında ölü doğmuşlardır. beat kuşağı da işte bu profesyonelliğe ve tekdüze yaşamlara karşı bir alternatif olarak ortaya çıktı.

    ertesi yıllarda, 1965’de amerika’nın vietnam işgali başlarken, beat kuşağı’nın etkisiyle hippiler (çiçek çocuklar) ortaya çıkmış, 60’ların sonuna doğru on binlerce genç akın akın hindistan’a doğru yola çıkmaya başlamıştı. çünkü sıkılmışlardı batı’nın sınırlarından ve doğu felsefesine, budizm’e yönelmeye başlamışlardı.

    sadece edebiyatta değil, müzikte de ciddi yansımaları oldu bu akımın. mesela o yıllarda ortaya çıkan jim morrison, janis joplin, bob dylan, jimi hendrix ya da john lennon gibi müzisyenler her fırsatta bu akımdan ne kadar etkilendiklerini belirtiyordu.

    (kaynak: https://www.youtube.com/watch?v=HVUkYAgfIfI )
    0 ...