bugün

lozan antlaşması

Türkiye Cumhuriyeti'nin uluslararası alanda meşruiyetini kazandığı antlaşmadır.

Bugün okuduğum bir köşe yazısında Lozan'ın tarihi bir başarı değil, başarısızlık olduğu vurgulanmaktaydı. Kanıt olarak da bilindik şeyler vardı aslında: Batı Trakya'nın, Musul'un, Batum'un, Oniki adaların, Kıbrıs'ın falan alınamaması ve patrikhanenin yurtdışına çıkarılamaması vb.

Öncelikle uluslararası siyasette bir kural vardır; o da şudur ki, hiç bir zaman masadan istediklerinizin tümüyle kalkamaz ve mutlak surette taviz vermek zorunda kalırsınız. Muhatabınız da, sizin ki en uç taleplerle masaya oturur ve karşılıklı ödünlerle bir uzlaşma noktası ararsınız. Bu diplomasi alanında yazılı olmayan bir kural maiyetindedir.

Böyle bir giriş yaptıktan sonra, bahsi geçen toprakların durumlarını inceleyelim:

Batı Trakya, Oniki Adalar, Kıbrıs: Bu toprakların Lozan'da terkedildiğini iddia etmek pek mantıklı değildir. Çünkü: Batı Trakya Balkan Savaşlarından sonra Yunanistan'a verilmişti*, Oniki Adalar ise, Trablusgarp Harbi'nin ardından italyan işgaline uğramış ve de jure olarak her ne kadar Osmanlı toprağıysa da, de facto olarak bir italyan toprağıydı. Kıbrıs da her ne kadar Devlet-i Ali tarafından, Osmanlı coğrafyasında addedilse de, adanın yönetimi 1878 yılında ingilizlere verilmişti. Yani görüldüğü gibi bu üç toprak da, Türkiye Cumhuriyeti'nin muhatabı olan bir savaşın konusu değildir ve çok daha önceleri Osmanlı topraklarından ayrılmıştır. Yani, Türkiye'nin bu topraklarda hak iddia etmesi zaten abestir, Türk tarafının buralarda hak iddia etmesininse, politika gereği, bir yıpranma payı olarak, planlara dahil edildiğini düşünüyorum.

Musul ve Kerkük: Türk tarafının temel savı, 30 Ekim Mondros Mütarekesi imzalandığı sırada Türk kontrolünde olan toprakların kendisine verilmesiydi ki, Musul da antlaşmadan sonra, ingiltere tarafından antlaşmanın yedinci maddeye dayanılarak işgal edilmişti. Yani, Musul'un statüsü, Urfa'nın, Antep'in konumundan pek de farklı değildi. Ancak, bu bölgeyi diğer bölgelerden ayıran önemli bir unsur vardı: Petrol Türk tarafı, her ne kadar Musul üzerinde diretse ve Musul ile kapitülasyonlar meseleleri nedeniyle antlaşma masasını terk bile etse, yeni kurulmuş bir devletin, ingiltere gibi o devrin cihanşümül imparatorluğu karşısında pek de fazla pazarlık payı olamayacağını pekala kabul etmeliyiz. Nitekim, bu konu Lozan'da çözülememiş ve taraflararasında ikili müzakelere bırakılmıştır.

Batum: Batum, Kurtuluş Savaşı devam ederken, SSCB'ye kabul edilebilir nedenlerden ötürü terk edilmiştir. Batum, Karadeniz'e açılan önemli bir liman kentiydi ve Ankara da, SSCB'den gelecek yardımlara karşılık olarak zorunluluktan ötürü, bu toprağı SSCB'ye terk etmek zorunda kalmıştır.

Patrikhane: Fener Rum Patrikliği'nin Türkiye dışına çıkarılması da önemli bir tartışma konusu olmuş fakat Türkiye bunu kabul ettirememiştir. Fakat, Patrikliğin ekümenliklik statüsü alınmıştır.

Evet, Türkiye genele bakıldığında istediklerinin tamamını elde edemediği için başarısızlıkla yaftalanabilir. Ancak, Kurtuluş Mücadelesi'nin* sadece düzenli Yunan birliklerine karşı verildiği düşünüldüğünde, Türkiye'nin ingiltere ve Fransa'yı direk muhatap alacak bir savaştan da çekinmesini ve birtakım tavizlerde bulunmasının hoşgörülebileceği inancını taşımaktayım. Neticede, Türkiye antlaşmadan alabildiğini almış ve yeni rejim ve devlet uluslararası alanda kabul ettirilmiştir.