Rusya'yı 90 sonrası etkileyen fikir akımlarından bir tanesidir.
Rusya, 1990'lara Soğuk Savaş'tan yenik çıkmış, ekonomik ve siyasi krizlerin pençesinde boğuşan bir devlet olarak girmişti. 91-93 yılları arasında Batı'dan gelen ekonomik ve siyasi yardımların da etkisiyle Rusya'da Batıcılık akımı hakimdi. Buna göre, Batı ile sıkı ilişkiler kurulmalıdır, çünkü Rusya, Batı ile zaten ortak bir kültür mirasına sahiptir, dini aynıdır, aynı medeniyet içerisinde yer almaktadır. Fakat bu akım pek fazla uzun ömürlü olamamış ve Batı'dan gelen ekonomik yardımların kesilmesine eş zamanlı olarak, Batıcılık akımı da Rus kamuoyunda popüleritesini yitirmeye başlamıştır.
Avrasyacılık, tam da bu dönemlerde ortaya çıkmıştır. Eski Komünistler ile merkeziyetçi çevreler tarafından geliştirilen bu teoriye göre, Rusya Batı ile ilişkilerinde mesafeleri durmalıydı. Eski Sovyet nüfuz bölgesi olan BDT ülkeleriyle sıkı diplomatik ve askeri ilişkiler geliştirilmeliydi. Sürekli Doğu'ya doğru genişleyen Batı'nın askeri gücüne karşı* Rus ordusu modernize edilmeliydi. Liberal ekonomik planlar terk edilip, korumacı politikalar uygulanmalıydı. En önemli Avrasyacı teorisyen olan Alexander Dugin'in Yakın Çevre modeline göre, Rusya bu bölgeler ile ilişkilerini en ileri seviyeye taşımalı, bu topraklardaki Rus azınlıkların hakları korunmalı* , hatta sınır güvenliklerini de Rus askerler sağlamalıydı.
92-93 yıllarında belirginleşen bu akıma doğru devlet nezdinde de ilk kabuller, Dış işleri Bakanı Primakov'un göreve gelişiyle başlar*. Primakov tam anlamıyla, Avrasyacılık'ı benimsemese de, eski Batı yanlısı politikaları rafa kaldırmış ve uluslararası alanda çok kutuplu bir strateji benimsenmesini deklare etmiştir. Bu da, Rusya'nın sadece Batı bazlı olan politikalarından vazgeçip, başka bölgelerle de diyalog geliştirmek istediğinin* bir ifadesidir.
Putin'in başkanlık dönemiyse, Rusya'nın Avrasyacılık'ı resmi olarak teleaffuz edip, literatürüne soktuğu dönemdir.* Gene de, Putin tam anlamıyla şahin bir Avrasyacı değildi. Putin, dış politikada pragmatizmi benimsemişti, bu sebeple, Avrasyacılık'ı benimserken bir yandan da Batı ile ilişkilerini de tamamen koparıp atmamıştır. Nitekim, Eylül 2001'den sonra, teröre karşı Batı dünyası ile aynı safta yer almış ve kendi ülkesindeki Çeçen direnişçilerin faaliyetlerini bu kapsam içerisine sokmaya çalışıp, Çeçenistan ile olan mücadelesine meşruiyet kazandırmayı hedeflemiştir. Kafkas ve Ortaasya'da ise, Avrasyacı bir tutumun tezahürü olarak, gerekirse zorla da olsa, nüfuzunu yerleştirmeye çalışmıştır. Nitekim, Ukrayna ve Gürcistan ile yaşanan krizlerde takınılan tutum da bunun göstergesidir.