bugün

ankara ayazı

Bir görüşme için Ankara’ya gidecektim, gitmişken biraz da gezerim diye düşünüp erken geldim,erken derken ben sabah 8-9 gibi planlarken sabah ezanı ile aştiden çıktım. Nereden nasıl geldim hatırlamıyorum gazi hastanesinin ordan büyük bir parka çıktım ama soğuktan beynim dondu bacaklarım horon tepiyordu yürürken. Elimi cebimden çıkarabilsem otel filan bakacağım ama 56 yerimden bıçaklasalar elimi cebimden çıkarmayacağım bir psikolojiye girdim. Gözüme bir bank kestirdim gidip üzerine in çık yapıp vücudumu ısıtmayı deneyecektim bu düşünce bile bir nebze içimi ısıtmıştı. Banka doğru yürürken aslında iş tamamen psikolojik aga filan deyip kendimi avutuyordum ki 7-8 kişilik bir gurubun bana yaklaştığını gördüm. Sis çökmüş parkta görüş mesafesi pek olmasa da gelen gurubun ellerinden havaya doğru bir şeyler attıklarını fark ettim, malum gurup yaklaştıkça daha seçilir oldu ve kadın olduklarını anladım(he he kadın). Ulan bu kadınlar ne yapıyor bu saatte burada ? Acaba pilates gurubu mu? Eylem protesto gurubu mu diye düşünürken görüş mesafem netleşti. Gelen gurupta kırmızı deri ceketli, siyah deri etekli, zincirli kot etekli ablalar görünce kafamdaki bütün iyimser tablo yok oldu. Kötümser düşünmeye vakit bulamadan abla dediklerimin sonradan meşhur olduğunu öğrendiğim ankara travestileri olduğunu gördüm ellerinde de kartvizitleri vardı. Beni fark ettiklerini gördüğüm anda yolumu değiştirdim ama benim gittiğim istikamete doğru gelmeye başladılar. Parkta bir ben bir de onlar var, ben hızlandıkça arkadan bağırışmaya ve koşmaya başladılar. Ben de koşmaya başladım ama sanki yürüsem daha hızlı giderim öyle bir koşuş. Soğuktan uyuşan beynim ayaklarıma söz geçiremiyordu sanki halbuki atletik bir vücuda sahibim kısa mesafeyi iyi koşarım. Neyse güç bela kendimi işlek bir caddeye attım ve gördüğüm ilk cafeye girdim. Burnum sızlıyor kulaklarımı hissetmiyordum ama cafede olmanın verdiği güven ve huzur hissi bunları bastırıyordu. Masaya oturmadan beni dikkatlice izleyen garsona durumu anlattım soba ufo ne varsa yak aslan parçası filan diyorum. içimdeki bütün karamsarlık yeni yeni doğan güneş ile yerini aydınlığa bırakırken masaya oturacağım anda ellerimi cebimden hiç çıkarmadığımı fark ediyorum. Otogardan cafeye kadar o ellerin o cepten hiç çıkmadığını fark ediyorum ve çayı içerken püskürtmemek için kendimi zor tutuyorum. Ne zaman Ankara ayazı deseler ellerim üşüse bu anımı hatırlarım.