yer balıkesir altınoluk, 2010 yılı, lise 2'nin yaz tatili, arkadaşımın ailesinin yanına gelmiştim 1 haftalığına. furkan'la bisikletlere atladık şahin deresi kanyonuna gidiyoruz. giderken ben önde gidiyordum halbuki yolu o biliyor, bana bir yerde "sağa dön" dedi, ben de yakınımda olan sağdaki küçük patikayı görmeyip ilerdeki büyük sağa doğru ilerledim. baktım ki önümde dereye doğru giden minik çaplı bir uçurum var, 2 saniye içinde sırasıyla önce "buraya düşmeden nasıl kurtulabilirim", o hızla oraya uçmamamın imkansız olduğunu görünce "buraya düşsem en az yaralanmayla düşüşü nasıl kurtarabilirim", yaralanmamanın imkansız olduğunu görünce de "ölmeden nasıl kurtulabilirim" diye düşündüm. kısa bir süre sonra oradan aşağı uçtum, düşüşüm ve yuvarlanmam durunca kendimi soğukkanlılıkla kontrol etmeye başladım.. "ölmedim, yaşıyorum, başımı çarpmamışım, kendimdeyim, kolumda birkaç çizik var, olsun, sağ bacağımda bileklerimde vs çizikler var, tamam oh ucuz atlatmışı....."
sol dizim paramparça. derinin her katmanını görebiliyorum, detaya girmeyeceğim. ileride dere kenarında yaşlı bir çift vardı, arabalarının ilkyardım çantasındaki gazlı bezi verdiler batikon döktük sardık vs dünyanın en dandik bandajıyla ben o gün kanyonu gezdim, bisiklet sürdüm, akşam dönerken de kerestecilerin köpekleri sürü halinde bizi kovaladılar, her pedalda yarayı zorladım.
sonrasında orada çok tipik bir iz kaldı. ama bu izi seviyorum, bana hatıra kaldı.