her mesleğin zor yanları vardır bu bir gerçek. öğretmenlik yetenek isteyen bir iştir bunu kabullenelim öncelikle. yetenekten kastımız sözel zeka gerektirir branş fark etmeksizin. çünkü bilgi aktarımı işidir en temelinde. sonrasında duygusal zeka gerektirir çocuğun gözünün içine bakınca anlayıp anlamadığını anlamak için. en önemlisi sabır gerektirir. zira okullar da öğretmenler de eskisi gibi değil artık sebebi bilgiye günümüzde kolayca erişilebilmesi ve artık okulların maalesef ki hayatta akademik bir hedefi olmayan öğrencilerle dolu olması. çocuklarımızın geneli hayatta en çok çok para kazanmak istiyor. salt çıkarcı yaklaşım var çoğunda. bir işe ya da hedefe gönülden bağlı öğrenci yok. ben küçükken öğretmen olmayı hedeflerken parasını getirmezdim aklıma öğretmenlik
yapabileceğim tek şeydi. günümüzde çocuklar çalışmadan para kazanmanın , çaba sarf etmeden ya da en az çabayla en kısa yoldan iyi yerlere gelmenin peşinde. ve bunun mümkün olduğunu düşünüyorlar diplomalı işsizleri göz önüne alınca bir nevi haklılar . olansa azınlık kısma oluyor yani kalbur üstü öğrencilere. öğrencilik yapmak için okula gelenle zorunlu eğitim için gelen arasında ciddi fark var. bu farkı öğretmen kapatamıyor çünkü göründüğü gibi kolay bir iş değil. sen kendi dikkatini hedefi olmayan ve uzak bir öğrenciye verdikçe yanındakine haksızlık etmiş oluyorsun. kaldı ki boşa kürek çekmiş oluyorsun çoğu zaman. tüm bunların temelinde eğitimin zorunlu olması var. eğitime ihtiyaç duymayan çocuğu okula bağlamak diğer çocukların kesintisiz ve pürüzsüz eğitim hakkını elinden almak anlamına geliyor çoğu zaman. ki bu sorun beraberinde kalabalık sınıfları getiriyor. toplamak gerekirse hakkıyla yapmak istendiğinde ön hazırlık, sorumluluk gerektiren bir iştir. vicdani yükü de vardır. artı ayaktasındır yorulursun. öğle arası olmayan ikili öğretim okulunda teneffüslerin 5 dakikalıktır çok daha fazla yorulursun. acıkırsın vakit yoktur atıştırmaya ama devam edersin. davulun sesi uzaktan hoş gelmesin özetle. hiç göründüğü gibi değil çünkü.