türk şiirinin kilometre taşlarından biri olan nazım hikmet, edebiyatımıza sadece şiir(memleketimden insan manzaraları, 835 satır, sesini kaybeden şehir) kazandırmamış, bunun yanı sıra oyunlar (kafatası, demokles'in kılıcı), romanlar (yaşamak güzel şey be kardeşim, kan konuşmaz), mektuplar da yazmış. hatta tüm bunların dışında "kuvayi milliye destanı, kurtuluş savaşı destanı ve şeyh bedrettin destanı"nı yazmış ve çok yönlü bir edebi kişilik olmuştur.
temsilciliğini mayakovski ve marinetti'nin yaptığı fütürizm'den etkilenip türkiye'ye döndüğünde bu minvalde, toplumcu gerçekçi çizgide eserler vermeye başlamış, 60 sonrası kuşağa ilham kaynağı olmuştur.
belki akıllarda en çok aşklarıyla kalmış. nüzhet, piraye, kızıl saçlı kadın, münevver, galina ve en son, "saçları saman sarısı, kirpikleri mavi, kırmızı dolgun dudaklı” diye 1961'de yazdığı “saman sarısı” şiiri ile ölümsüzleştirdiği kadın vera.
ve vera için yazılan, son şiir.
"gelsene dedi bana
kalsana dedi bana
gülsene dedi bana
ölsene dedi bana
geldim,
kaldım,
güldüm,
öldüm."
sadece çok iyi bir aşık olmamış, çok iyi bir arkadaş da olmuş, dost da olmuş nazım hikmet. çok yakın arkadaşı olan ve dokuzuncu hariciye koğuşu adlı kitabını nazım hikmet'e adayan peyami safa ile aralarına her ne kadar komünizm ve faşizm tartışmaları girse de diğer yakın arkadaşları olan ve bizim de "garipçiler" olarak bildiğimiz orhan veli , melih cevdet anday, oktay rifat horozcu , nazım hikmet özgürlüğüne kavuşabilsin diye üç günlük açlık grevine girmişler.
hapisteyken, kendisinin bir vatan haini olmadığını anlatan bir mektup yazıp atatürk'e göndermiş ve hastalık zamanı olduğu için belki de hiç ulaşamamış. nazım hikmet ise bunun bilinçli olarak gösterilmediğini iddia etmiş.
"ben bir ceviz ağacıyım gülhane parkında,
ne sen bunun farkındasın,
ne polis farkında."
şiirinin, gülhane parkındaki bir ceviz ağacında, arandığı dönemde sevgilisine haber vermesini istediği kişinin hem sevgilisine hem de polise haber vermesi sonucu, polis devriyesinde polis ve sevgilisi yan yana geldikleri için yakalanmamak adına ağaca çıkıp, sevgilisine bu şiiri yazdığı rivayet edilir.
hatta günümüzde birçok şiiri bestelenmiş değerli birçok sanatçı tarafından.
ayrıca tüm bunların dışında, çevirileriyle de tanınır. türk edebiyatının en değerli yazarlarından biri olan yaşar kemal'in ince memed kitaplarını rusçaya çevirmiştir.
yaşar kemal'in nâzım hikmet'le ilgili bir anısını vefatının ardından yakın dostu zülfü livaneli şöyle yazmıştı: "paris’te abidin dino’yla birlikte nâzım hikmet’i tren istasyonunda karşılamışlar. nâzım demiş ki 'yaşar, romanını okudum. eğer bana bu kadar zulmetmeselerdi, bunca yıl hapis yatmasaydım, belki ben de senin kadar güzel bir şey yazabilirdim ama olmadı.' yaşar kemal, 'koca nâzım’ın genç bir adamla alay etmesi yakışık alıyor mu?’' diyerek oradan ayrılmış ve küsmüş.
3 haziran 1963 sabahı, gazetesine uzanırken geçirdiği kalp krizi sonrası hayata veda eden nâzım hikmet'in mezar taşı bir granitten yapıldı ve meşhur şiirlerinden biri olan "rüzgara karşı yürüyen adam" figürü taş üzerinde ebedileştirildi.
1951 yılında bakanlar kurulu tarafından alınan bir kararla türk vatandaşlığından çıkarılan nazım hikmet, 58 yıl aradan sonra yine bakanlar kurulu kararı ile türk vatandaşı olmuştur.
onun aşkları da şiirleri kadar ölümsüz sanki. sözümü belki de en çok sevilen, en çok iç burkan şiirlerinden biri ile bitirmek istiyorum. "ben senden önce ölmek isterim."
"ben senden önce ölmek isterim.
gidenin arkasından gelen gideni bulacak mı zannediyorsun?
ben zannetmiyorum bunu.
iyisi mi, beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun,
içinde bir kavanozun.
kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun ki içinde beni görebilesin.
fedakârlığımı anlıyorsun, vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.
ve toz oluyorum,
yaşıyorum yanında senin.
sonra, sen de ölünce kavanozuma gelirsin.
ve orda beraber yaşarız,
külümün içinde külün,
ta ki bir savruk gelin yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar...
ama biz o zamana kadar o kadar karışacağız ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz yan yana düşecek.
toprağa beraber dalacağız.
ve bir gün yabani bir çiçek bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak iki çiçek açacak:
biri sen, biri de ben.”