bugün
- kızların tipe bakmadığı gerçeği9
- bir gavatın soyadını nick yapmak10
- bir kadın nasıl tavlanır12
- mert hakan yandaş13
- nude istemeyen erkek11
- lise aşkınızın evlenmesi8
- numan kurtuluş dem parti görüşmesi29
- dursun özbek gibi olsam utanırım8
- diyanet işleri başkanına audi 6 tahsis edilmesi17
- anın görüntüsü12
- türkiye toplumunun ahlaksızlığa pratik zeka demesi8
- yakışıklı ama zengin erkek14
- çift maaş alan akpli bürokratların ücretlerine zam18
- en yaşlı özelliğiniz18
- hemşire kızlar nasıl oluyor24
- insana kendini kötü hissettiren şeyler9
- iğrenç bir his tarif et48
- sözlük kızlarına yürüyen vizyonsuz9
- sözlük yazarlarının abileri11
- erkek çocuk için isim önerileri9
- kocaeli de fabrikada yaşanan cinsel grup seks19
- aşkta yaş farkı önemli midir15
- az önce arabamdan inen tatlış kız12
- bebeği gibi seven incitmeyen değer veren erkek18
- atatürk'ün hiç seçime girmeden ülkeyi yönetmesi22
- içip içip entry girmek8
- insanlar melek mi şeytan mı8
- kediye kediş köpeğe köpüş diyen kız13
- arkadaşlar falıma bi bakar mısınız8
- bik bik bu sözlüğün divasıdır19
- emar15
- uludağ sözlüğe nasıl düştünüz43
- 170 boyunda 70 kilo erkek9
- icardi190520
- suriyeliler suriye'ye dönsün12
- fake hesabım için nick önerileri9
- emmanuel emenike17
- vücutçu aptal erkek vs gösterişsiz felsefi erkek15
- yazarların ruh hali9
- düz dünyacıların güneş tutulmasına bakışı12
- köpekler arasından seri katil çıkmaması8
- köpekleri aklamak için sırtlana iftira atmak10
- bik bik'i ağdacıya götürmek11
- aykolik'in boyu yaşı kilosu mesleği8
- bik bik'in yaşı boyu kilosu8
- ahirette sorulacak ilk soru8
- sözlük kızlarını kategorize eden utanmazlar10
Bozuk kağıt radyo rüyaları çalıyordu...
Radyonun hışırtılı sesi yankılanıyordu, "iyi"nin ve "kötü"nün şehrinde ama kimse bu sesi duyacak kadar dikkatli ya da farklı değildi...
Bunu onlardan beklemek de haksızlık olurdu. Zira herkes çok uzaktı eski, kağıt radyoya; donuk gökyüzüne karışan, duyulması zor rüyalara...
Ürkekçe çizilen kırık bulutlar ya da dağınık rüzgar her an daha da uzağa savurabilirdi radyoyu ve çevreye saçılan rüya parçalarını ama bulutlar, rüzgar dahi o denli acımasız değildi. ikisi de dağınık olmasına, rastgele hareket etmesine rağmen "iyi"nin ya da "kötü"nün de onlardan farkı yok gibiydi. ikisi de dağınıktı, ikisi de kötüydü; biri iyi olmasına rağmen...
Buruşturulup bir kenara atıldığı için radyonun sesi kısıktı. Kimse duymak istememişti şimdiye dek radyodan çıkan hışırtıyı ya da rüya parçalarının birbirlerine çarptığında çıkardığı kulak tırmalayan sesleri. Bu yüzden kimse açıp, düzeltmeyi düşünmüyordu buruşuk, eski radyoyu ve biri olabildiğince uzağa fırlatmıştı.
Gözyaşları toprağa gömülmüş bebeklerden; gölgesiyle ağaçları siyaha boyayan cılız, yaşlı korkuluklardan; şehrin sonuna çarpıp yere düşen karakargalardan; güçsüz, atsız şövalyelerden ve "iyi" ile "kötü"den uzaktaydı radyo. Hepsinin gözleri kayıptı; rüyalarıyla yer değiştirilmişti. Onlar farkında olmasalar da...
Radyodan, zor duyulan rüyalar yükseliyordu tek tek, gökyüzüne doğru. Göç eden kağıt kuşlar gibiydi rüyalar; boşlukta kağıttan kanatlarını çırpıyordu her biri ama hiçbiri sırayı bozmuyordu asla.
Rüzgarın farkında olmadan onları savurmasına ve buna direnecek güçleri olmamasına karşın Küçük bir ev yükseldi gökyüzüne doğru; uzun, kırmızı kanatları ve ucunda uçsuz bucaksız bir ip ile. Ev, bulutlara karıştı. Ardından maviye Gözyaşlarının gömülü olduğu toprağı ardında bırakarak Bir denizatı yükseldi maviye doğru; daireler çizerek, boşlukta yüzerek. Sonra kuyruğunu bulutlara taktı, aynı bir kanca gibi ve kendisini gökyüzüne doğru çekti. Beyaz, dağınık bir duman yükseldi. içinde dev, yeşil bir bahçe ve dev kelebekler ile birlikte ...
Yerin sarsıntısıyla irkildi "iyi" ile "kötü ", Bir anda rüzgar esmeye, bulutlar ağlamaya başladı; yağmur damlaları topraktan gökyüzüne düştü. Gitgide daha çok rüya yükselmeye, gitgide daha çok can yakmaya başladı radyodan çıkan keskin, kırık rüya parçaları. Yağmur damlalarına karışarak Ağaçlar sarı yapraklarını gökyüzüne düşürdü. Tek tek, art arda Gökyüzü sarıya boyandı bu kez; sarı, yaşlı yapraklar kapladı gökyüzünü...
Artık rüyalar gökyüzüne çarpıp yere düşüyordu, yağmur damlalarının tersine. Önce bahçe ve kelebekler düştü toprağa; sonra deniz atı ve ardından uzun, kırmızı kanatlarıyla ev... Hepsi can çekişiyordu yerde. Kelebekler kanatlarını çırpıyordu, acıyla. Denizatı paramparça olmuştu. Kuyruğunda bulutla birlikte Ev ise yükselmeye çalışıyordu yeniden. Kanayan, kırık kanatlarına aldırış etmeden Ama bu çaba boşunaydı...
Nefes alamıyordu aberystwyth. Üstü kırmızı bir örtüyle sıkı sıkıya kapatılmıştı sanki. Hareket edemiyordu. Göz kapaklarını dahi açamıyordu. Her yer karanlıktı, her tarafı toprakla çevrelenmişti...
Güçlükle ellerini kaldırdı, üzerindeki toprağı eşeledi; sonra göz kapaklarını açtı. Can çekişen radyonun ve yağmur damlalarının gökyüzüne düşerken çıkardığı sesi duyuyordu yalnızca ama sesleri ayırt etmekte zorlanıyordu; sesler çok uzaktı ona...
Çırılçıplaktı ve toprağın altında tek başınaydı. Gitgide nefes alıp vermekte zorlanıyor ve gitgide boğuluyordu. Toprağı eşelemeye devam etti. Bozuk dakikalar boyunca Sonunda yüzeye çıktı; güneş, sarı yaprakların arasından gülümsedi ona ve aberystwyth, ağlamaya başladı, yeni doğmuş bir bebek gibi...
Her tarafı toprakla kaplanmıştı. Bacaklarını kendisine doğru çekti ve evle, çırpınan kelebeklerle birlikte can çekişmeye başladı. Denizatının paramparça olan gözlerinin içine bakarak ...
Şehrin diğer ucundan, göğü delen "iyi" ile "kötü"nün adımları duyuldu. Uzun bacaklarıyla ağır ağır yürüyorlardı, yeri sarsarak ve yerden yükselen yağmur damlalarına çarparak. Radyonun hışırtılarını takip ettiler; sesi tek duyan onlardı, sese tek dikkat eden onlardı. aberystwyth'in ve rüyalarının can çekiştiği yere kadar geldiler ama ne aberystwyth hareket ediyordu, ne rüyaları, ne de o canından çok sevdiği kırmızı saçlı al yanaklı küçük kız...
"iyi", eğilerek aberystwyth'i avuçlarının içine aldı ve gökyüzündeki bulutlardan birini alarak onu üstüne koydu. "Kötü" ise gökyüzündeki sarı yaprakları temizledi. Tek tek Ardından kağıt radyoyu yerden alarak ürkekçe düzeltti ve radyonun sesini açtı. iyi, kırık bulut parçasının üstündeki aberystwyth'i yavaşça avuçlarının arasından bıraktı; aberystwyth, gökyüzüne doğru yükseldi. Ve iyi ile kötü de onunla birlikte yükselmeye çalıştı. Kanayan, kırık kanatlarına Aldırış etmeden...
kırmızı saçlı al yanaklı küçük kız aşağıda kalmıştı ve hep orada kalacaktı...
artık o yoktu...
Radyonun hışırtılı sesi yankılanıyordu, "iyi"nin ve "kötü"nün şehrinde ama kimse bu sesi duyacak kadar dikkatli ya da farklı değildi...
Bunu onlardan beklemek de haksızlık olurdu. Zira herkes çok uzaktı eski, kağıt radyoya; donuk gökyüzüne karışan, duyulması zor rüyalara...
Ürkekçe çizilen kırık bulutlar ya da dağınık rüzgar her an daha da uzağa savurabilirdi radyoyu ve çevreye saçılan rüya parçalarını ama bulutlar, rüzgar dahi o denli acımasız değildi. ikisi de dağınık olmasına, rastgele hareket etmesine rağmen "iyi"nin ya da "kötü"nün de onlardan farkı yok gibiydi. ikisi de dağınıktı, ikisi de kötüydü; biri iyi olmasına rağmen...
Buruşturulup bir kenara atıldığı için radyonun sesi kısıktı. Kimse duymak istememişti şimdiye dek radyodan çıkan hışırtıyı ya da rüya parçalarının birbirlerine çarptığında çıkardığı kulak tırmalayan sesleri. Bu yüzden kimse açıp, düzeltmeyi düşünmüyordu buruşuk, eski radyoyu ve biri olabildiğince uzağa fırlatmıştı.
Gözyaşları toprağa gömülmüş bebeklerden; gölgesiyle ağaçları siyaha boyayan cılız, yaşlı korkuluklardan; şehrin sonuna çarpıp yere düşen karakargalardan; güçsüz, atsız şövalyelerden ve "iyi" ile "kötü"den uzaktaydı radyo. Hepsinin gözleri kayıptı; rüyalarıyla yer değiştirilmişti. Onlar farkında olmasalar da...
Radyodan, zor duyulan rüyalar yükseliyordu tek tek, gökyüzüne doğru. Göç eden kağıt kuşlar gibiydi rüyalar; boşlukta kağıttan kanatlarını çırpıyordu her biri ama hiçbiri sırayı bozmuyordu asla.
Rüzgarın farkında olmadan onları savurmasına ve buna direnecek güçleri olmamasına karşın Küçük bir ev yükseldi gökyüzüne doğru; uzun, kırmızı kanatları ve ucunda uçsuz bucaksız bir ip ile. Ev, bulutlara karıştı. Ardından maviye Gözyaşlarının gömülü olduğu toprağı ardında bırakarak Bir denizatı yükseldi maviye doğru; daireler çizerek, boşlukta yüzerek. Sonra kuyruğunu bulutlara taktı, aynı bir kanca gibi ve kendisini gökyüzüne doğru çekti. Beyaz, dağınık bir duman yükseldi. içinde dev, yeşil bir bahçe ve dev kelebekler ile birlikte ...
Yerin sarsıntısıyla irkildi "iyi" ile "kötü ", Bir anda rüzgar esmeye, bulutlar ağlamaya başladı; yağmur damlaları topraktan gökyüzüne düştü. Gitgide daha çok rüya yükselmeye, gitgide daha çok can yakmaya başladı radyodan çıkan keskin, kırık rüya parçaları. Yağmur damlalarına karışarak Ağaçlar sarı yapraklarını gökyüzüne düşürdü. Tek tek, art arda Gökyüzü sarıya boyandı bu kez; sarı, yaşlı yapraklar kapladı gökyüzünü...
Artık rüyalar gökyüzüne çarpıp yere düşüyordu, yağmur damlalarının tersine. Önce bahçe ve kelebekler düştü toprağa; sonra deniz atı ve ardından uzun, kırmızı kanatlarıyla ev... Hepsi can çekişiyordu yerde. Kelebekler kanatlarını çırpıyordu, acıyla. Denizatı paramparça olmuştu. Kuyruğunda bulutla birlikte Ev ise yükselmeye çalışıyordu yeniden. Kanayan, kırık kanatlarına aldırış etmeden Ama bu çaba boşunaydı...
Nefes alamıyordu aberystwyth. Üstü kırmızı bir örtüyle sıkı sıkıya kapatılmıştı sanki. Hareket edemiyordu. Göz kapaklarını dahi açamıyordu. Her yer karanlıktı, her tarafı toprakla çevrelenmişti...
Güçlükle ellerini kaldırdı, üzerindeki toprağı eşeledi; sonra göz kapaklarını açtı. Can çekişen radyonun ve yağmur damlalarının gökyüzüne düşerken çıkardığı sesi duyuyordu yalnızca ama sesleri ayırt etmekte zorlanıyordu; sesler çok uzaktı ona...
Çırılçıplaktı ve toprağın altında tek başınaydı. Gitgide nefes alıp vermekte zorlanıyor ve gitgide boğuluyordu. Toprağı eşelemeye devam etti. Bozuk dakikalar boyunca Sonunda yüzeye çıktı; güneş, sarı yaprakların arasından gülümsedi ona ve aberystwyth, ağlamaya başladı, yeni doğmuş bir bebek gibi...
Her tarafı toprakla kaplanmıştı. Bacaklarını kendisine doğru çekti ve evle, çırpınan kelebeklerle birlikte can çekişmeye başladı. Denizatının paramparça olan gözlerinin içine bakarak ...
Şehrin diğer ucundan, göğü delen "iyi" ile "kötü"nün adımları duyuldu. Uzun bacaklarıyla ağır ağır yürüyorlardı, yeri sarsarak ve yerden yükselen yağmur damlalarına çarparak. Radyonun hışırtılarını takip ettiler; sesi tek duyan onlardı, sese tek dikkat eden onlardı. aberystwyth'in ve rüyalarının can çekiştiği yere kadar geldiler ama ne aberystwyth hareket ediyordu, ne rüyaları, ne de o canından çok sevdiği kırmızı saçlı al yanaklı küçük kız...
"iyi", eğilerek aberystwyth'i avuçlarının içine aldı ve gökyüzündeki bulutlardan birini alarak onu üstüne koydu. "Kötü" ise gökyüzündeki sarı yaprakları temizledi. Tek tek Ardından kağıt radyoyu yerden alarak ürkekçe düzeltti ve radyonun sesini açtı. iyi, kırık bulut parçasının üstündeki aberystwyth'i yavaşça avuçlarının arasından bıraktı; aberystwyth, gökyüzüne doğru yükseldi. Ve iyi ile kötü de onunla birlikte yükselmeye çalıştı. Kanayan, kırık kanatlarına Aldırış etmeden...
kırmızı saçlı al yanaklı küçük kız aşağıda kalmıştı ve hep orada kalacaktı...
artık o yoktu...
güncel Önemli Başlıklar