bugün

8 mart dünya emekçi kadınlar günü

kırılmaya en müsait olan ben iken, eğmeye de en müsait olan benim. doğurulan ve doğuran, büyüyen ve büyüten, bazen büyümeyerek büyüten ben... Merhamet eden ben. nasıl olur da yüreğime herşeyi sığdırabilirken sığmam evime. kapıda öldürülürüm. sokakta öldürülürüm. evde, arabada, herkesin içinde, herkesten uzak...
küçük düşürülür, küçük görülürüm. sinyal verip sağa geçince, kurallara uyunca, zor park edince ya da ufacık bir kelime telaffuzu hatasında kadınlığım görülür herşeyin müsebbibi. “kadın işte, tıs.” ama yeri gelir iki çocukla en zor şartlarda ben seyahat ederim. hastane merdivenlerinden iki koltuğumun altında iki ayrı çocuk, kalabalığı yara yara ben çıkarım yukarı. sen arabadan inersen tartışmak için, ben de inerim. sen alırsan o diplomayı, ben de alırım. insan büyütüp, yetiştiren ben insanlık için, üretip çalışırım da.
sen maça gidersin, ben sinemaya. Senin güldüğün şeye ben ağlarım. senin merhametinin yetmediği her yerde ben varım. kadınım yani. kadın. ben bir yanımla merhametle, sevgiyle kucaklarım dünyayı, bir yanımla da gururlu, dik, vakur gerekiyorsa öfkeli. beni yok sayamaz, inkar edemez, küçük göremez ve ezemezsin. anlaşmamıza uyarsan bu ihtiyar dünyadan ikimiz de yüzü gülen iki ceset olarak ayrılırız. ama uymazsan benden ibaret değil kadınlık. ben giderim o gelir. çünkü bizsiz var olamazsın.
mahkum edilen, öldürülen ve tecavüz edilen tüm kadınların adına dim dik, bağıra çağıra kutlamayla değil, net adımlarla, net bir duruş ve şuurla, şahsiyetli sekiz mart!