(bkz: ümit yaşar oğuzcan)’ın en hoş şiirlerden sadece birisi. bir şiire sarılacak olsaydım şayet, muhtemelen kendisine ait olan bu şiir olurdu.
“Bir ayak sesi duymayayım, Kapıya koşuyorum
Gelen, sen misin diye.
Bir sarı saç görmeyeyim,
Yüreğim burkuluyor,
Ağlamaklı oluyorum,
Her şey bana seni hatırlatıyor. Gökyüzüne baksam,
Gözlerinin binlercesini görürüm.
Bir rüzgar değse yüzüme,
Ellerini düşünmeden edemem
Yaktığım bütün sigaraların dumanları sana benzer,
Tadı senden gelir
Yediğim yemişlerin,
içtiğim içkilerin,
Ve içimdeki bu dayanılmaz sıkıntı,
Bu emsalsiz hüzün,
Seni beklediğim içindir.
Resmine bakamaz oldum,
Uykulardan korkuyorum artık.
Utanıyorum odamdaki bütün eşyalardan,
Şu sedir hala gelip oturmanı bekliyor.
Şu ayna karşısında güzelliğini seyretmeni.
Şu kadeh,dudaklarına değebilmek için duruyor masada.
Ve şu saat,
geldiğin anda Durabilir sevincinden.
Zaman çıldırabilir...
Çünkü benim dünyamda Ölümsüzlük, seni sevmek demektir. Bir çocuk doğmayı bekler,
Bir ağır hasta ölmeyi,
Bitkiler,
yağmur ve güneşi bekler.
Yalnız bir kadın sevilmeyi,
Ve düşün ki,
bir adam
içinde bütün bekleyenlerin korkusu ve ümidi Seni bekler.
Asılmayı bekleyen bir idam mahkumu gibi.
Sen gelinceye kadar
Pencerem kapalı duracak,
Rüzgar gelmesin diye.
Artık perdeleri açmayacağım,
Gün ışığı girmesin diye.
Sonra kahrolacağım Bu karanlıkta,
bu derin yalnızlıkta.
Ve günlerce, gecelerce haykıracağım.
Nerdesin diye, nerdesin diye.
Bir gün bu kapıdan sen gireceksin, Biliyorum,
Er geç bu bekleyişin bir sonu gelecek
Yıllarca sonra,
Öldüğüm gün bile gelsen
Bütün bu bekleyişlerimi ve öldüğümü unutup,
Çocuklar gibi sevineceğim,
Kalkıp sarılacağım ellerine.
Uzun, uzun ağlayacağım.”