bugün

bu cagda hala bir tanrinin olduguna inanmak

zannımca, önceki çağlara nazaran, daha kolay olması gereken durumdur.

zira; öyle bir çağ düşünün ki, hücre denilen olay bilinmiyor.
gözle görülemeyecek boyuttaki o yapının içinde, bir ülkenin yapamayacağı kadar çok işin,
düzenli bir şekilde yapıldığı bilinmiyor.

mitokondrinin enerjiyi kimyasal bağlar arasına hapsettiği,
enerjiye ihtiyaç olduğunda ise o bağların çözülmesi ile ortaya çıkan enerjinin kullanılacağı bilinmiyor.

golginin salgı yaptığı, çok salgı yapması gereken hücrelerde * diğer hücrelere nazaran daha fazla sayıda olduğu bilinmiyor.

hücrenin bir protein sentezlemesi için, *,
önce dna'dan nükleotitlerin diziliş sırasının mrna tarafından alındığı,
daha sonra trnalar ile teker teker dna sırasına uygun olan aminoasitlerin taşındığı
ve bu taşınan aminaoasitlerin, ribozomun küçük ve büyük alt birimlerinin *
birleşmesi ile
tesbih taneleri bir ipe dizilir gibi birbirlerine bağlandıkları bilinmiyordu.
ve bu olay sonucunda sentezlenen proteinlerin her canlıda farklılık gösterdiği * bilinmiyordu.

Bir başka tarafta, insanda kalbin kan pompaladığı, sonra o kanın gerekli her yere,
akciğer tarafından dış ortamdan alınan oksijeni
ve dışarıdan alınıp da en küçük parçasına kadar parçalanmış besin maddelerini taşıdığı bilinmiyordu.

Ki o besin maddelerinin, ağızda, midede ve ince bağırsakta hem mekanik bir sürü etki,
hem de molekül yapılarına uygun bir dolu enzimin saldırması ile parçalandıkları,
bağırsakları çepeçevre saran kılcallar tarafından da emilip kana karıştırıldığı da bilinmiyordu.

Kan yer çekimi ile ayaklarda, bacaklarda birikir de kalbe tam olarak geri dönemez diye,
bacaklardaki toplar damarlarda mevcut olan, tek yönlü geçişe olanak tanıyan,
yukarıya doğru kanı iterek hareket eden kapakçıklar bilinmiyordu.

Beynin merkezinin altında, nohut büyüklüğünde, hipotalamus dediğimiz o yapının,
bir orkestra şefi gibi, vücudun bir çok yerinde bulunan diğer endokrin bezlere,
ürettiği hormonu o beze kan yoluyla bir mektup gibi gönderdiği ve bu şekilde "salgını salgıla!" emrini verdiği
daha sonra kanda o hormon yeterli seviyeye ulaştığında yine göndereceği başka bir emirle
o endokrin bezin salgılamasını durdurduğu bilinmiyordu. *

Bunların hepsinin bir canlının yaşamının sürmesi için,
beyin, sinir sistemi ve hormonlar tarafından denetlenerek kendiliğinden oluyor olduğu,
insanın kendi iç organlarına bile emredemediği ama buna rağmen en düzgün homeostazi ile yaşadığı bilinmiyordu.

fizik, kimya matematik ne büyük birer derya, bunlar bilinmiyordu.
uzay bilinmiyordu.
gezegenler, güneş mevsimler nasıl ouşuyor bilinmiyordu.
sadece yaşanıyordu hayat ve inanılan yine allah idi aklını kullananlarca.

bugün de yarın da öyle olacak...