the marriage of heaven and hell'de adeta bilinçdışının manifestolarından birini ilan eden romantik. Adam gibi adam.
şeytan bu eserde alışılagelmiş günahlarla bezeli görüntüsünün aksine, bizden, arzularımızdan birisidir. ağzından baklayı çıkaran her düşünürde olduğu gibi blake'te de günah keçisi kavramına yönelik örtük bir ilgi söz konusudur; köy halkının günahlarının yüklendiği keçiyi çölün ortasına kadar götürüp öylece bırakmak blake'in huzurlu hissetmesini sağlamayacaktır elbette (günah keçisi imgesi aracılığıyla toplumsal düzenin düzensizliği kavramına ulaşan richard kearney'in "strangers, gods and monsters" adlı eseri de bu noktada anılmaya değer). blake reyiz, bu sıradışı evlilik eserinde basit tatmin duygusunun ötesinde gizli benlik, bastırılmışlık ve boşalım gibi çağlar boyunca perde arkasına iteklenen konuları içeren, yarı-mistik bir bilinçdışı senaryo kurgular sanki.
bu arada babası çorap imalatçısı olan bir insan eğer şanslıysa, yani babası bu işle zengin olursa bir søren kierkegaard; şanssızsa, yani babası yoksul kalırsa da william blake oluyor galiba. evet, her ikisinin de babası çorapçıymış ve søren'ın da bilinçdışına ilişkin ilginç çağrışımları yok değil.