Kitaba başlarken tram, pörç, yumoş, pafküf, ahçik, mart, paks gibi kelimelerle karşılaştıkça kelimenin cümleden çıkardığınız anlamını not etmenizi tavsiye ederim.
Olay,mekan olarak dört katlı, iki yüz elli çalışana sahip Topaz Jewellery Center 'da geçer.
Romanda Kozan, sami çınarcıyan ve oğulları hayko, jojo, Cefi,nasıf, Selim, Feyza, bahadır, oço, ishak gibi karakterler yer alır. Kozan, istanbul doğumlu, st benoit lisesinden, Bilkent Üniversitesi Uluslararası ilişkiler mezunu, askerliğini Tatvan'da yapmış 33 yaşında Topaz 'ın üçüncü katında şeflik yapan, kuyumcu bir adamdır. 28 yaşında viyana türk büyükelçiliğine üçüncü katip olarak atandı ancak viv adlı bir hatunla koks çekerken yakalandığı için görevden alındı. Antalya'ya geldiğinde her şeyi mahvettiğini düşünüyordu, tezgahtar olana dek...
Kitapta ilgimi çeken nokta ise aklıma gelmeyecek şeylerin satırlara dökülmesi oldu. Örneğin "ramat cila artığı tozudur,atölyenin başındaki ustaya kalır ve bir centerın yıllık ramatının bir kuyumcu açmaya yetecek kadar çok olan yedi kilo hası bulduğu olur."
- kitaptan alıntı-
Antalya, dünya üzerinde kendine ait güneşi olan tek kenttir. Bu güneş ısıtmaz ama ıslatır. Kanser yapmaz ama kan kusturur. Irkçı bir orospu çocuğudur. Turisti bronzlaştırırken, çalışanı buharlaştırır... Kirpik terletir, dudak yapıştırır. Tatil köyüne doğuyorsa, kahvaltı sonrası için havuz kenarındaki şezlonga havlu atma; Topaz 'ın bahçe girişindeki güvenlik kulübesine doğuyorsa beyin kanaması zamanıdır.
Yaşadığım şehir ancak bu kadar anlatılabilirdi. Kitabın sonu sizi Hayalkırıklığına uğratmayacak, okuyunuz.