kutuplaştırmalar, bizden değilsinler, insanların beynini yıkamaya, aklını çelmeye çalışmalar, bu söylem tam da bunu anlatmaktadır.
bugün vatikan bile çıkıp dinin insanların içinde olabileceğini, bilimin, pozitif bilimlerin ise insanla alakalı olduğunu açıkladı. peki neden bunu yaptı? çünkü hristiyanlığın tüm söylemleri birebir çürüdü, önce dünya'nın düz bir tepsi olduğu iddiası galileo tarafından çürütüldü, ilk büyük sarsılmayı yaşadı din. ondan daha öncesinde ise haçlı seferleri ve kutsal topraklar teranesinden avrupa'nın çocuk nüfusunun bile ölümüne neden oldu (bkz: children crusade), halk daha burda şüpheye düşmeye başlamıştı zaten kiliseye. en nihayetinde macellan diye bi adam çıktı ortaya, delkano ile birlikte dünya'nın yuvarlak olduğunu sürekli batıya giderek kesin biçimde ispatlamayı başardılar. papalık bunun üzerine bir sınır çizdi ve ispanya ile portekiz'in o sınırı geçerlerse buranın şeytanın toprağı olduğunu ve bu yüzden günahkar olacaklarını söyledi. ancak sömürgecilik fikriyle birlikte yerinde durur mu avrupa? settir et papayı diyorlar ve şu an dünya atlasını açıp baktığımızda karşımıza çıkan haritayla son buluyor bu...
hristiyanlığa döneceğim ama islamiyete geçelim bu arada, müslümanlık gelişme evresindeyken hristiyanlık roma'nın yıkılmasıyla birlikte çöküşe girmeye başlamıştı bile avrupa'da. doğanın kanunu, yeni olan eskiye kıyasla her zaman daha iyidir, hele eski kendini yenileyemiyorsa. bu dönemlere açıp baktığımızda araplar ve arapların etkilediği farslar'la türkler döneminde islamiyet çağ atlatıyor dünya'ya, avrupa'nın silmeye çalıştığı yunan(helen) medeniyeti'nin matematikçilerini, filozoflarını keşfediyor ve öğretilerini geliştiriyor, bugünkü matematiğe ve diğer müsbet bilimlere çok büyük katkılar sağlanıyor, ibni sina, mevlana, fuzuli, ömer hayyam, yunus emre gibi ilim insanları ortaya çıkıyor ortadoğu ve anadolu'da, bağdat, rey, semerkant, konya gibi bilimin ve felsefenin merkezi haline gelen şehirler kuruluyor. ki bu insanların herbiri kendi zamanının da ötesinde olduğu için toplum tarafından ha deyince kabul de görmüyorlar ne kadar islamiyet hristiyanlığa nazaran daha çağdaş bile olsa o dönemde. müzikten şiire, matematikten tıbba bu gelişmeler de batıda emeviler vasıtasıyla ispanya üzerinden doğuda da osmanlı vasıtasıyla balkanlar üzerinden avrupa'ya sıçrıyor bu gelişim çeşitli nedenlerle (ipek yolu'nun kontrolü, osmanlı'nın durdurulamaz ilerleyişini önlemek vs) avrupa'da rönesans ve reform hareketlerini tetikliyor.
bin yıllık bi tarihi anlatmaya çalıştığımdan mümkün olduğunca basit ve özet şekilde anlatmaya çalışıyorum, yoksa sözlüğün serverı bile yetmez bütün tarihi anlatmaya. neyse efendim, kilisenin* tanrı'yla insanı buluşturacak bir hizmet olmasından çok feodal bir sosyal sınıf halini almasıyla birlikte ve coğrafi keşiflerde dönemin avrupa burjuvazisi'nin gelişmesiyle doğru orantılı olarak avrupa'da kutuplaşmalar başgösteriyor her alanda. bi nokta geliyor ki gene bir vatikan papazı olan marthin luther öncülüğünde isyan bayrağı çekiliyor, dönemin ingiltere'si de buna destek veriyor ve katoliklik mezhebinin bel kemiği kırılıyor, avrupa aydınlanma çağına giriyor (ki nitçze marthin'e kızar bile aydınlanma çağının önünü kestiği için, düşünün artık toplumdaki infiali).
bu esnada avrupa bu kırılmayı yaşarken islamiyet ve osmanlı gerileme evresine geçiyor, her canlı ve onun sistemi gibi o dönem osmanlı'nın önderliğinde ki din-tarım imparatorlukları sistemi de çöküş evresine giriyor çeşitli iç ve dış nedenlerle. osmanlı içindeki alevi sünni rekabeti(aslında bu iki sınıfın saray yönetimi üzerinde söz sahibi olmaya çalışması), sünni inancın halkı elinden kaçırmamak için dogmalara başvurması, zamanın kilisesi gibi osmanlı'daki şeyhülislam'lık makamının da yozlaşmaya başlamasıyla birlikte çeşitli bilim hareketlerine halkın bilinçlenmemesi için gavur/şeytan icadı diyerek engel olmaya çalışması(matbaanın girişinin 200 yıl gecikmesi, avrupa'nın ilk rasathanesinin donanma tarafından padişah fermanıyla yıkılması, hazerfan'ın idam edilmesi vs.) o dönem yaşanan önemli olaylar.
en nihayetinde avrupa sanayi devrimi ile birlikte şaha kalkıyor, her alanda dört nala koşmaya başlıyor, bunlardan biri de bilim. hristiyanlığın tüm görüşleri çürütülmeye başlıyor teker teker. önce -az öncede değindiğimiz gibi- dünya'nın tepsi olduğu görüşü çöküyor, yuvarlak olduğu ispat ediliyor. sonra kilisenin tanrı ile insan arasına girmemesi gerektiğine kanaat getiriliyor ve kilisenin endüljans olayı ortadan kalkıyor. hümanizm denen düşünceyle birlikte halkların kendi kaderini tayyin hakkı vardır söyleminden yola çıkarak fransız devrimi oluyor ve din ile o'nun yeryüzündeki temsilcisi kral düşüncesi de çöküyor. bu sıralarda darwin evrim teorisini ortaya atıyor ve asıl kıyametin koptuğu nokta da burda başlıyor, çünkü kilisenin ve dinlerin en büyük dayanağı adem ile havva inancı tepetaklak oluyor. bunun ardından kilisenin ve dinlerin kendilerine yalan söylediğini düşünen/farkına varan kitleler dini, dinin yarattığı cinsel tabuları ve tanrı'yı sorgulamaya başlıyorlar, niçze'ler, hegel'ler, marx'lar, freud'lar herşeyi tepetaklak ediyorlar. yalnız sorun şu oluyor ki bu adamların söyledikleri kutsal kitaplar ve onu yazan güçler gibi işkembe-i kübradan sallama da değil, gayet bilimsel, gözleme dayalı, deneysel verilerle yaklaşıyorlar olaya, yani din ve inananlar ne kadar isyan etse de, kızza da, köpürse de ve hatta verilerin aksini ispata, teorileri, yasaları çürütmeye çalışsa da başarılı olamıyorlar. ve ilk cümlemde söylediğim, bana göre de kilisenin yokolmamak için son çırpınışı;
''vatikan bile çıkıp dinin insanların içinde olabileceğini, bilimin, pozitif bilimlerin ise insanla alakalı olduğunu duyurması.''
şimdi konuya dönersek, islam dini bana göre son derece gerekliydi insanlık için, muhammed'in allah'ın elçisi olup olmadığına girmiyorum ,ancak n'olursa olsun kabul edilmesi gerekir ki halkını çok seven, yaşadığı toplumdaki çarpıklıklara şahit olup bunları düzeltmek için ortaya atılmaktan çekinmeyen bi aktivisttir ve takdiri hakeder bu bağlamda. kadınlara hiç hak tanınmazken o iki kadını bi erkekle eşit tutmuştur, o dönemdeki arapların kadını düzülecek bi et parçası olarak görmesini engellemek için kadınların giyim kuşamına bi ayar vermiştir -doğrulğu tartışılır elbet ama dönemin şartlarını gözönüne alınca pek alternatifi de yoktur bu konuda, toplumda adalet duygusu yokken şeriat diye birşey icad eder ve bu sayede toplumunu adaletle tanıştırır, kölelik düzenini kaldırması yaşadığı dönem düşünüldüğünde imkansızdır ama kölelere de çeşitli hak tanınmasını kabul ettirebilmiştir. bunarı yaparken ise bir korkutma mekanizması, bir havuç-sopa ilişkisi kurması ise doğal karşılanmalıdır, çünkü muhammed bi tüccardır ve gezip gördüğü yerlerde ki örnekleri iyi gözlemlemiş, onları islamiyete uyarlamıştır, önünde hristiyanlık ve yahudilik dışında da daha iyi alternatifler yoktur bu konuda ortadoğu'da. ancak sorun herzaman şudur, düşünceler, fikirler zamanının ne kadar ilerisinde olursa olsun eğer kalıplaştırılırsa ve önüne barikatlar çekilirse -iyi niyet olup olmaması anlamını kaybeder bi noktadan sonra- olduğu yere çakılıp kalır o düşüncenin savunucuları da, uygulayıcıları da. din denen şey yasaları bir kutsallıktan aldığını iddia eden olgulardır, haliyle onu değiştirmek onu emreden kutsal varlığa hakaret olacağından bi noktadan sonra yozlaşma başlar, dogmalar, tabular ouşmaya başlar, en nihayetinde de gerileme ve çöküş evresine girer, çünkü kendini yenilemeyez.
islamiyet'in kökeninin yahudilik ve hristiyanlık olduğunu düşünürsek günümüzde haliyle gerilemeyle birlikte kökeninde ki dinlerin yaşadığı değişimlerden, geçirdiği evrimlerden etkilenecektir, bunun olması çok doğaldır. çünkü islamiyet de diğer dinlerle benzer savları savunur ve bu savlar çöktüğünde islamiyet de etkilenecektir bunlardan. özellikle dinin zararlı taraflarından çok çekmiş bi coğrafyada yaşayan bizler için hele hele bu aydınlanma çağında, iletişim çağında bazı şeyler sancılı da olsa yaşanılması kaçınılmazdır bunların. bu yüzden son zamanlarda müslüman din adamları da hristiyan meslektaşları gibi dinin tanrı ile insan arasında olan bir bağ olduğu fikrini benimseme yoluna gitmiştir, bu hem daha mantıklı hem de çelişkilerden arınmış bir görüş olduğu için ve insanların kendi içlerinde çelişkiler yaşamasını da bi nebze olsun engelleyebildiği için benimsenmiştir, aksi halde çünkü din kavramı tamamen çökecek ve bu kavramdan ekmek yiyenler, güç sağlayanlar hallaç pamuğuna dönecektir. bana göre ise din kavramı zaten çökmüştür, bu çabalar ise sadece son ama nafile çırpınışlardır.
toparlayacak olursak; diyelim ki gerçekten bir tanrı ve cennet ile cehennemi var, işte bu nokta da kimsenin endüljanslık yapmaya, demogojiye gitmeye hakkı yoktur. aranızda gidip de tanrı'dan çilingirlik sertifikası alıp geri gelen varsa beri gelsin diyorum ben. evrim teorisine isteyen inanır isteyen inanmaz, ama bu teori uyarlarsak şuna benzer;
18 yaşına gelirsiniz ve anneniz sizden daha fazla gerçekleri saklayamaz, vicdanı elvermez veya bir tesadüf sonucu ağzından kaçırıverir, size ve kardeşlerinize, geçmişte bir fahişe olduğunu ve sizin babanız bildiğiniz adamın aslında babanız olmadığını, babanızın da kim olduğunu bilmediğini itiraf eder, piç olduğunuzu söyler yani. bu bir çocuk için en kabuledilemez gerçeklerdendir, bunu kabul etmek istemez hiç kimse, evlatlardan kimisi tamamen inkar yolunu seçer, biyolojik babasının aslında inandığı babası olduğuna kendini inandırır, kimisi de dna testi yaptırmak ister, bi umut belki yalan söylüyordur diye düşünür ve fakat dna testinin de sonucunda gerçek ayyuka çıkar, gerçekten babanız bildiğiniz adam sizin biyolojik olarak babanız değildir ve üstelik babanızı bulabilme ihtimaliniz de yoktur, çünkü anneniz de bunu bilmemektedir.