bugün

otto e mezzo

guido ile bağlantılı elde edilen tüm bilgiler irrasyonel anlamda-düşlemi ya da tahayyülü vasıtası ile- sunulur bu ise özellikle daumier ve onun yöntemi ile ciddi anlamda karşıtlık taşır. Bunu özellikle annesini öptüğünde karısına dönüşmesi bu konuda kanıt olarak gösterilebilir bu aynı zamanda kadınlarla olan ilişkisinin doğasına yönelik de ipuçları taşır ki Fellini'nin kadınlarla olan sorunları La città delle donne filminde de ciddi analmda izlenebilir. Hatta 8½'de çocukluğunu hatırlarken yazdığı "a+sa ni+si ma+sa" yani italyanca pig latin oyunu ise bu konuda aydınlatıcıdır. ilk hecedeki harfler birleştirildiğinde ortaya çıkan ise "anima[türkçe'ye "ruh imgesi" şeklinde çevirebiliriz]"dır.

Anima/animus'nın/nun da jung psikolojisinde erkek psişesindeki kadın yönü ve erkeklerin kadınlar ile kurdukları iletişimde gerçek anlamda etkin bir yapı olduğu bir gerçek. (bkz: her erkek havvasını kendi içinde taşır). Claudia Cardinale'nin bu filmde oynadığı kadın ise "ruh imgesi" rolündedir.[bilinen örnekleri ise-erkekler için- havva,meryem ve helen en basitinden örnek verilebilir.bununla birlikte "bazen içimizde bizim istediğimizin ve onayladığmızın tam aksini yapan bir yabancı kendisini hissetirir. bu yabancının yapmak istediği mutlaka kötü değildir; iyi olanı da isteyebili, o zaman onu tıpkı bir ilham perisi gibi ilham veren ve yol gösteren daha yüce bir kaynak gibi hissederiz"(C.G.jung psikolojisi, jalonde jacobi çev(mehmet arap) ilhan yayınevi, 2002] Kafasındaki "ideal kadın"dır. Kadınlarla ilişkisi açısından bir başka gerçeklik ise, yapımcının kardinalin fikrini alması konusunda guido'yu kardinalin yanına gönderdiğinde köylü bir kadının çıplak bacağını görmesi onun saraghina ile olan anılarını tasavvur ettirerek geçmişte duyduğu "seks, kadınlar, suçluluk ve utanç arasındaki" bağlantıyı da anlamamıza yardımcı olur. Bunun sonucu olarak guido kadınları iki kategoriye ayırır: "fahişeler ve bakireler" ve bunlardan biri ile evlenir ve diğeri ile de metres ilişkisi yaşar. bu anlamda katolik kilisesi ve onların etkisindeki eğitim bu tip bir sınıflandırmaya insanları maruz bırakmakla suçlanır. Daha önceki filmlerden de anladığım kadarıyla özellikle "moralistik anlamda" ciddi anlamda kiliseye göndermeler yapmıştır fellini.

LA dolce Vita ise kendisini bu anlamda eleştirenlere dikkate değer bir cevap verir. Kadınlarla ile ilgili olan sahneler bununla da bitmez, devamındaki sahnelerde daha ayrıntılı olarak incelenir. Hatta guido'nun haremi bize bu konuda dikkate değer ipuçları verir. Fellini'nin guido'nun fantezilerini sergilemesi ya da görsel anlamda yansıtması aynı zamanda tüm artistik/sanatsal yaratıcılığının temelini sergilemesi/ortaya koymasıdır. Dikkat edilirse de bu ortaya koyulan düşsellikler ya da sergilenen fanteziler genellikle fikirler şeklinde açığa çıkmaz, görsel imgeler şeklindedir ve şimdi içersinde görülen bir resimde, bir ezgide ya da bir kelimede ki bunlar sanatçının psişesinde gizli olanı açığa çıkartan niteliktedir. Bunlar genellikte terbiye edilmemiş olup, yazarın bilinç akımı içersine de ani bir giriş yaparlar ve bunda da herhangi bir düzen söz konusu değildir.

Sanatsal yaratıya olan Daumier yaklaşımı ile fellini'nin yaklaşımı arasında belirli bir karşıtlıktan söz etmiştik. Bu karşıtlık filmin sonunda özellikle vurgulanır; Aslında fellini'nin benimse"me"diği yaklaşım daumier yaklaşımıdır ve filmde de bu tip bir karşı-yaklaşımı guido onu düşlerinden birinde(filmin sonlarına doğru "screen test"inde) asarak göstermiştir. Bununla birlikte maurice'nin "we are ready to begin" sözleri ile artık bu andan sonra daumier'in telkinlerine kulak asmaz. Artık sanatsal yaratıya olan bakışını entellekt ile değil duyguları ile yeni bir temele oturtur. O ana kadar film onun yeteneksizliklerine, içi boşalmışlığına, şüphelerine kafa karışıklığına ayna tutmuştur; ama bu noktadan sonra hislerine güvenmeye başlar ve aynı zamanda hayatına. Kendini, hayatını, geçmişini sorunları ile kabullenir. [bu özellikle Daumier'in eleştrisi ile "What a monstrous presumption to think that others might enjoy the squalid catalogue . . . of your mistakes!" Fellini/Guido'nun buna olan cevabı ile daha çok belirginleşir: "Myself as I am . . . not as I would like to be. And it doesn?t . . . frighten me anymore?" 8½ criterion collection(1963) DVD - Dec 4, 2001] ve peter bondenella'da şu şekilde belirtir bu durumu: "his sudden discovery that acceptance represents the key to his psychological problems as well as the secret of artistic creativity". Bondanella, Peter. Films of Federico Fellini. West Nyack, NY, USA: Cambridge University Press, 2002. p 110.] sanatsal yaratıcılığın Daumier tarafından öne sürülen ideolojik ya da felsefi bir çizgi ile değil, duygular vasıtası ile işleyip harekete geçtiğini öne sürer ya da terennüm eder.

Bunların dışında filmde çok fazla eleştirilebilecek bir nokta da olduğunu düşünmüyorum zaten olanı da daumier gıcıklığıyla tüketme başarısı göstermiştir.[bununla birlikte Daumier'in hemen hemen söylediği her şey doğrudur. Fakat Fellini'nin yansıttığı ya da yaşadığı ya da seyirciye gösterdiği sanatsal yaratı anlarından sonra, Daumier'in karşıt fikirleri birden yok olur. Fellini bunları anlamsız kılar ]

Filmde ilginç noktalardan birisi de uzay gemisi fırlatma rampasındaki özellikle kendi hayatında etkili olmuş karakterlerin bir düzen halinde ve beyaz elbise ile gezmeleri de dikkate şayandır. Onların bu şekilde beyaz elbise girmelerinin nedeni de aslında onların guido'nun zihninde bulundukları şekli ile yani hayal ettiği şekilde gösterilmiştir. onun bu figürleri(Le saraghina, Carla, vs..] kabulden sonra saflaşmış ve zihnine ve hayallerine tertemiz olarak yansımıştır.

kısacası ilk seyredişte belirli ayrıntılar kaçsa da, hatta belirli anlamda sıkıyor olsa da anlaşılarak seyredildiğinde oldukça güzel bir filmdir.