bugün

otto e mezzo

1963 yapımı "benchmark film" olarak nitelendirilebilecek üzerinde ciddi anlamda kafa yorulması gereken bir fellini klasiğidir. Avrupalı entellektüellerin ve film yapımcılarının 1987 yılındaki değerlendirmelerine göre de şuana kadar yapılmış en iyi avrupa filmi ve fellini de "en iyi yönetmen" olarak nitelenmiştir. Film salt içerdiği otobiyografik atıflar bir yana aynı zamanda "self-reflexive" özelliğinden dolayı da sanatsal yaratının doğası ve işleyişi açısından çok dikkatli değerlendirilmelidir.

filmin çekiliş zamanı 1963 yılıdır demiştik. 60 yılındaki la dolce vita filminden sonra fellini'nin daha çok içe dönüşünü yansıtan bir filmdir otto e mezzo, bunun için filmde görüleceği gibi hem kendi çocukluk anıları ve fantazilerinin yanında, sinemanın "self-reflexive" özelliğini vurgulaması önemlidir. Bu çeşit bir dönüşüm ise daha çok(daha çok diyorum çünkü fellini freud'dan ziyade jung'dan etkilenmiştir) jungçu psikanalize olan ilgisi bağlamında değerlendirilebilir. Zaten bunun da sonucu olmuştur. (bkz: ana nisi masa)bununla birlikte fellini'nin her zaman "irrasyonale", mantıkdışı olan bir ilgisi de mevcuttur. Bu meyanda bakıldığında, jungçu psikanaliz fellini'nin bu özelliğini açığa çıkarmıştır diyebiliriz. Zaten o da bu süreçten sonra gördüğü tüm düşleri defterine çizmiş ve bu çizdiği resimler onun sanatını ve ilham kaynağını oluşturmuştur. Bununla birlikte, Fellini'nin bu çizimleri erken dönem amerikan karikatürlerinin yanında pre-sürrealist ressam De chirico ile nino za'nın çizimlerinden de etkilenmiştir. Bu anlamda, bu çizimlerdeki seksüalte ve kadınların rolü vs. yanında "sanatsal yaratıdaki kaygı" konusunda da derin noktalara parmak basar.

Fellini'nin özellikle 8½ filminin yaratılmasında etkili olan çizimlerinden birisi de düşlerini kaydettiği defterine "12 kasım 1961" şeklinde tarihlendirdiği çizimdir ve bu çizimde fellini kendisini bir karikatür karakteri olan "archie" olarak nitelendirmiştir. bu karakter de 8½'nin Guido Anselmi'si de sanatçıların "yaratıcılıklarının meme yapması", "ilham krizi" bir anda durmaları olarak nitelendirilebilecek bir kavram olan "writer's block" hastalığından muzdariptir. Kendi arkadaşı bu karikatür de sınavı bitirmesine rağmen Archie/Fellini cevap verememiştir. Bu ise karikatürdeki şaşkınlık ve stres belirten bir ifade ile çizim kazandırılmıştır. Bu karikatürün en dikkat çeken özelliklerinden birisi de 8½ filminde olduğu gibi mantıki bağlantılarının çok fazla olmamasıdır[bunun için fellini bir Bozzettista olarak yorumlanmıştır(bu ise daha çok jung psikolojisine güvenmesi nedeniyle intaç ettiği gibi daha da bu durumu irrasyonelleştirmiştir). Ama ne kadar da çok fazla mantıki bağlantılarla örülmemiş olması eleştirilse de sahneler arasındaki bağlantı Fellini'nin dehası ile mükemmel bir şekilde özellikle oldukça dikkate değer bir bilinç akımı ile sağlanmıştır] bununla birlikte hem bu karikatürleri yansıtması açısından hem de 8½'nin oluşumu açısından incelendiğinde bu tip bir film olarak Le tentazioni del Dottor Antonio filmi örnek verilebilir. Bu filmde de 8½ de olduğu gibi, düş sekuanslarındaki ortak karakteristikler ve olaylar dizisindeki mantıki bağlantının azlığı göze çarpar. Bununla birlikte olaylar dizisi Hollywood'da ele alındığı gibi işlenmez; daha farklı bir yol benimsenir.

Filme gelindiğinde ise başrolü Marcello Mastroianni canlandırır. Filmde marcello mastroianni yaratıcılık krizindeki bir yönetmeni-guido anselmi'yi- canlandırmaktadır. Guido'nun çektiği film ise bir bilimkurgu filmidir. Ama bu film hiçbir şekilde ilerlemez, sadece fırlatma rampası inşa edilmiştir. Bu metafor da bir anlamda guido'nun yaratıcılığının tıkanmasının sembolik ifadesidir. Biz de filmin en başından sonuna kadar ana karakterin "düş dünyası" içersinde yol almaya başlarız. Filmde ana tema seksüalite[1963'e kadar çektiği bir çok filmde temel konu olmaya devam etmiştir] olduğu gibi sanatsal yaratıcılık ve irrasyonel olanın bu sanatsal yaratıcılığa olan etkisi esas iştigal mevzuunu oluşturur. Bununla birlikte filmin gelişimi fellini'nin tıpkı guido anselmi gibi yaşadığı sıkıntılar ile paralellik oluşturur. Hatta yapımcıya projenin iptali için bir mektup yazmış olmasına rağmen, hatta hatta karakterlerin hepsi seçilmesine rağmen ekibinden birisi onu şampanya içmeye davet etmiş ve bu aktivite halinde, fellini kendi gemisini terk eden kaptan olarak düşünmüş ve o anda kafasında bir ışık parlamıştır.

Filmin asıl gıcık karakteri olan "bir fransız aydınını" temsil eder daumier'dir. Ciddi anlamda gıcık bir adamdır Daumier. Gaudio ne yapsa beğenmez sürekli eleştirir. Özellikle anlaşılması gereken bir nokta var ki, guido ile daumier'in sinemaya bakışı ve bu alandaki mentaliteleri oldukça farklıdır. Us'un, aklın, entelektin, sanata ideolojik bakış açısının temsilcisidir. Fellini'nin sanat, sanatsal yaratı/cılık ve sinemanın doğasına yönelik olarak tam anlamı ile karşıtını ifade eder[esas karşıtlık bu noktadadır zaten sanatın özünü oluşturan şey ideoloji değildir]. Fellini'nin buna cevabı ise ya geçmişinden/bilhassa çocukluğunun temiz anılarından gelen gerçekliklerle söz konusu olacaktır ya da kurduğu hayallerle. Bu düşsel olanın alanı ya da irrasyonel olanın alanı sanatsal yaratıcılığının ana kaynağıdır ve belki de bu alanın sembolik ifadesi filmin sonundaki geçmişini oluşturan insanların oluşturdukları "büyülü çember"dir. Bunun yanında, Daumier sinema üzerine ideolojik yorum yapan entelektüelleri hatırlattığı gibi aynı zamanda guido gibi o da komik bir figürdür.

Guido'nun bakışına değinmek gerekirse, Fellini bu filmde herhangi bir teori ortaya koymaz. daha önceki yıllarda sinemanın doğasına yönelik olarak yapılan tanımlamalara ve tartışmalara-bilhassa akademik anlamda yapılan yorumlamalara- karşı gösterilen bir tepkidir[özellikle italya ve fransa'da Fellini'nin döneminde yaygın olan film .kritikleri bu şekildedir] Peter Bondanella da bu konuda şöyle belirtir:

"what Fellini means by his claim is that experiencing 8½ requires no philosophical, aesthetic, or ideological exegesis."(Bondanella, Peter. Films of Federico Fellini.West Nyack, NY, USA: Cambridge University Press, 2002. p 99.)

Bununla birlikte fellini ise daha çok duygulara seslenir. Bunun içinde seyircinin yeni deneyimlere ve duyumsamalara açık olması gerekmektedir. Zaten seyirci ile iletişim kurmasını sağlayan da duygulardır. Filmde Fellini'nin anlatmak istediği şey ise sanatsal sürecin görselleştirilmesi ve tasavvur edilmesidir. Biz burada aslında bir yaratının bir sanat eserinin sürecini izleriz.[ki asla bu sürecin analizi ile ilgilenmez, bunun analizini yapan ve aynı zamanda çok da Fellini'nin fikirlerini yansıtmayan daumier'dir] Evliliğinde yaşadığı sorunlar, çocukluk anıları, dini eğitimin belki de üzerinde neden olduğu seksüel baskının görsel anlamda yansıtılmasıdır. Bunun için fellini açıklamak ya da Daumier gibi analiz etmekten ziyade "göstermek" ister bize. Birçok problem yaşar ve bunlar da seyirciye yansıtılmıştır, örneğin evlilik krizi gibi. Bunların yanında; Fellini'ye göre bilinçaltı sanatsal yaratının asıl kaynağıdır; çocukluktaki yaşadığı deneyimler, seksüel baskı ile La Saragina'nın devasal bacakları vs. bunlara örnek teşkil edebilir.

Dikkati çeken bir gerçeklik ise filmde gerçek ile düş arasındaki sınır film ilerledikçe çok daha da sönükleşir. Bazen ise neyin gerçek neyin düş olduğunu çözmek de zorlaşabilir ve filmdeki düşsel durum ile gerçek bulanıklaşır bir anlamda guido'nun dünyasına girmiş oluruz. bu irrasyonellik, büyülü ve düşsel dünya aynı zamanda sanatsal yaratının da kaynağıdır. Bir çekimden diğerine ya da bir sekuansdan diğerine geçişte de kolaylıkla belirlenemeyen geçişler söz konusudur.