Bir şekilde dönüp dolaşıp çarpmak zorunda kaldığımız filozof. Eğer sezgiyi temellendirmek isterseniz onun "sezginin arı formu"na başvuruyorsunuz, düşünmeyi sınırlandırma ya da tasavvur etme yoluna giderseniz ona veya Wittgenstein'a çarpıyorsunuz. Öyle ya da böyle bir şekilde rastlıyorsunuz.
Kendisine gelene kadar ve kendisinden sonraki görüşlerin tamamı müspet ya da menfi bir biçimde sınırlandırılabilirken onun "aşkınsal felsefe"sinin sırf şu "aşkınsanlık"ı oldukça karmaşıklaşırıyor.
Yine de mekan görüşünün zaman görüşü kadar sağlam olmayışı tüm bu diğer düşüncelerini hırpalamaya yarıyor. Şimdiye kadarki çalışmalarıma büyük darbe vursa da kendisinin içinden çıkacağım.