sokak müziği

entry10 galeri video1
    3.
  1. siya siyabend ' in solisti bizon murat ' la deniz durukan ' ın yerleşke için yaptığı röportajdan;

    --spoiler--
    sokak müziğinden söz edelim mi?
    -türkiye'de sokak müziği yeni yeni başladı. ileride daha da yukarıya çıkacaktır. biz sokakta çalacağız, bu müziği insanlara tanıtacağız diye karar verdik. bir sevginin sevgiyi ateşlemesi gibi. insanlar coşacak. ama gelenler haluk levent gibi çalmaya başladı. kötü oldu.

    siz neden sokakta çalma fikrine kapıldınız? sokağın ruhunu mu taşıyorsunuz?
    -sokağın ruhu yok ki... insanların kasıntılı, burnu büyük hallerini çekmektense sokakta olmayı tercih ederiz. babylon'da çalmak isteriz, ama babylon'da çalmak için önce cd götürmen, ya da belli prosedürlere uyman gerek. eğer müzik üzerine konuşuyorsak, önce o müziği dinlemeliyiz. aslında kişiler önemli değildir. mesela john cage korkunç bir yerdedir. akıllı bir adamdır. müziğinde de bunu görürsün. onunla konuşurken atonal sesleri nasıl bastığını soramazsın. sokakta çalan müzisyen topluluğuna da "ne zaman müziğe başladınız" sorusunu soramazsın. bizim grubumuzdaki müzisyenlerin hepsi üniversite öğrencilerinden oluşur. murat boğaziçi'nden geldi, devrim yıldız teknik'te okuyordu, ahmet mimar sinan fotoğrafçılıkta... türkiye haritası gibi aslında. sindirilmesi zordur. türkiye'de fazla müzik yapılmıyor. pop piyasası birkaç aranjörle birkaç tonmaister'ın stüdyoda aldıkları kararlarla idare ediliyor. endüstrisi var bu işin. biz beyoğlu'nda, sokaklarda çalıyoruz. beyoğlu'nda zaten alt kültürler vardı, hazırdı. bize sadece biraz deşmek kaldı. burada çok absürd şeyler de var. absürd tiyatroyu bilirsin. kara tiyatro da var.

    vahşet tiyatrosu da var. ama bizde yok...
    -(gülüyor) güzel! türkiye'de de deneyecekler yakında. soyadı kumbaracıbaşı olan bir arkadaşımız vardı. sağlam bir kardeşimizdir. onla müzik, tiyatro yapabiliyoruz. düşünsene, insanların oturup konuşmak için örgütlenebilmesi bile o kadar zaman alıyor ki.. ortadaki bir ürün üzerine düşünmek ve hareket etmek hep bir hiyerarşiyle oluyor.

    ya doğaçlama...
    -müzisyenlerin çoğu yaptıkları ürünün sanki birebir kendilerini ifade ettiği sanrısına kapılırlar. onlardan çıkan sesin, onların hissiyatı ile dinleyenlerin hissiyatı arasında kıyı tekneleri gibi durmadan karşıdan karşıya geçen ara sıkıştırmalar olduğunu sanırlar. ilk başta onu kırarsan, başka teknelerin de o adalara gittiğini düşünerek kırarsın... geçenlerde selim sesler'i dinledim, daraldım. selim sesler cümbüş çalar aslında, çok iyi müzisyendir. beraber de çaldık. ağır bir trak kafasındaydık. o çaldı, biz de ona katıldık. oradan biliyoruz adamın etkilenişimini, çağrışımlarını... her zaman babylon'da çalamaz, arada çalar. çünkü biri kıllanmıştır, rahatsızdır ondan, belki yeterince entelektüel bulmamıştır yaptıklarını, yoz bulmuştur... polisin sokakta çalarken seni copla dürtmesi gibi bir tavır o. o aralıkta yapılacak iki hareket var. temiz bir delikanlı gibi alacaksın eline copu geçireceksin kafasına, ya da semiz bir delikanlı gibi öyle bir duruş duracaksın ki, o copu kullanamayacak. ben bazen oyunlar oynarım. copla dürter, duymazdan gelirim, daha başka bir şey çalmaya başlarım.

    polis çok mu rahatsız ediyor?
    -deli misin, ne diyorsun ya? bir ara gözaltılar çoktu. kek gibi yakalanıyorduk. şimdi daha becerikliyiz yakalanmama konusunda.

    niye size bu kadar müdahale oluyor? başkalarına da oluyor mu?
    -başkalarına izin veriyorlardı. bizim şarkı sözlerimizden dolayı. aslında biz zararlılardan değiliz. faydalı olanlardanız. neye faydalı değiliz biliyor musun? evet, biz faşizme faydalı değiliz. ama pir sultan abdal'dan söylüyoruz. o enerji insanlara değdiği anda, acayip kalabalık oluyor. insanların bu kadar başımıza toplanmasından da rahatsız oluyordu polis. mis sokağın başındayız, polisler "bunlar kafayı yemiş, niye bunları dinliyorsunuz" diye bağırıyordu. çaldığımız da türkü ha. bizde herkes her şeyi çalar. film müziği de çalar. bir duygudur o, o duygu sana müzik yoluyla akar.

    albüm çıkaracağınızı duymuştum.
    -yok canım. hayatımızın saçmalıklarından biridir o attığım imza. büyük bir firmaydı, piyasa işi istiyorlardı. kontrol altına almak istediler bizi. onun için piyasada aranjörlük yapacak tiplerden birine vereceklerdi. kral tv'dekiler gibi düşünen insanlar bunlar. bizim kayıtları dinlediler, siz şarkıyı bitirmesini bilmiyorsunuz dediler. amaç şarkıyı değiştirmek. kayıt yapmak sunmak demektir, tamam mı? mermer sunakta bir koyunun başını kesmekle bir prensesin başını kesmek arasında hiçbir fark yoktur. ama bir lağım ağzında kesilmiş kelleyle, mermer sunakta kesilmiş kelle arasında fark vardır. nettir. askere gönüllü giden ile gitmeyen gibi. askere istemediği için giden ve gönüllü giden adam arasındaki geçiş öğeleri de, eylemleri de farklı olacaktır.

    piyasaya karşı duruyorsunuz.
    -her şeyin bu kadar piyasa olduğu yerde nasıl piyasaya karşı duracaksın. yani sadece müzik yaparken mi piyasaya karşı durulabilir... her an ve her yerde piyasaya karşı durmak gerekmiyor mu? o oluşum, sömürüyü destekleyen işlerdir zaten. daha fazla piyasalaşmak istiyor muyuz, onu konuşalım mesela.

    peki konuşalım.
    -daha da mı piyasalaşmak istiyoruz? biz azdık mı yani? o kadar çok mu istiyoruz? neler verilecek karşılığında?

    tamam bunları konuşalım, karşı duruşunuzu!
    -karşı duruşumuz net değil. insan duruşu yani...

    memnuniyetsizlik söz konusu...
    -karamsarlık da var. oturmuşuz buraya, ihtiyarlar heyeti gibi düşünüyoruz. neden? müzikten hayatı kazanmak derler ya, müzik her an duyulan bir şey. herkesin mecburen dinlemek zorunda bırakıldığı bir sürü sesle berabersin zaten yaşantında. izole olursan korkunçlaşır, başka bir şey yaparsan, kafanda biraz kurguya girersen... pollyanacılık oynamıyorum, başka bir şey de oynamıyorum. şunu oynayabilirim, şunu oynamayabilirim; oyuna katılmakla katılmamak arasında. siyahla beyaz arasında. dışarıda kaç kişi silahla geziyor biliyor musun? hele beyoğlu'nda geceleri. hem de ekiplere rağmen. bu, buranın ahlakı olmuş. siz geceleri beyoğlu'na çıkıyor musunuz?

    tek başıma ürkerim.
    -biz geceleri genelde hep orada oluyoruz.

    pasif bir tavır hissediyorum sizde.
    -sana öyle geliyor. öyle azgın adamlar var ki bu piyasada. kaset teklif ediyorlar. 250 bin dolar ne kadar ediyor biliyor musun?

    hiç anlamam... -
    şimdi sana biri gelse, sadece şu sesi çıkarıyorsun diye 250 bin dolar teklif etse! (o arada o sesi çıkarıyor ve şarkıyı muhteşem söylüyor.) neşet ertaş mesela "gönül dağı var mı sana zararım" diyor şarkısında. aslında en doğrusu şu anki halimiz. yaşamlarımızda evet sürünüyoruz, acı çekiyoruz, sopa yiyoruz, bu doğru, küfür ediyorlar arkamızdan. dedikleri kadar pisliğiz aslında, doğru yani. daha ne bekliyoruz? ülkede yakın zamana kadar savaş vardı. doğu kimlikli insanlar paketleniyordu, biz de aşağıya, dolapdere'ye inmek zorunda kalıyorduk. insanların acılarını, diğer müzisyenlerin acılarını kavradıktan sonra buradaki neon ışıklı kocaman cadde aslında kimisi için k. iskender'in veya büyük iskender'in yürüdüğü yol, kimisi için zeus tapınağına çıkan yol... aslında söylemek istediğimi söyleyemiyorum, deminden beri saçmalıyorum; önemli olan oradaki sounddur. istanbul'dan bir sound çıkarmakla meşgulüm. taşı sıkıp suyunu çıkaracak delikanlılarız.

    iyi müzisyenlersiniz, bir çok insan da sizi dilden dile dolaştırıyor.
    -ne diyorlar? arızalı mı diyorlar bizim için?

    arızalı mısınız bilemem, ama ben sizi sırtına eyer vurdurmayan atlara benzetiyorum. yabanisiniz, evcilleşmiyorsunuz...
    -bu batıyor değil mi insanlara, açık açık söylesene. (bu arada dede murat lafa giriyor) ikimizin de çocukluğunun geçtiği yerler birbirine benzer.

    neresi?
    dede murat: elazığ ile tunceli arasında geçti çocukluğum.
    bizon: benim de kerem ali dağlarının yanında. eskişehir, adapazarı arasında. toprağa yakındık.

    tarzınız da aşık deyişleri, türkülerle süslenmiş.
    bizon: biz şehir kültürüne uymak için bu müziği yapmıyoruz. kentsoylular için olabilir, ama sonradan şehre gelmiş, arada kalmış o yozluk için değil yani. ben belimde silah taşımam.

    edit; röportajın uzunluğu nedeniyle ve oha uyarısı nedeniyle ikiye bölerek yayınlıyorum.
    0 ...