şimdi yağmurda bile kokusuz şehir!
ya tırnak içinde hayat sunacağım sana
ya da travertenlerini düşün:
-söküp atacaksın-
eskiden
çok eskiden
kırmızı perdeler gibi
lanet bir gündüz mesaisinden
rakıya ve geceye uzanmış bir babanın sıcacık göğsü gibi
ey şehir!
ne kanın kanıma
ne yüzölçümün narkozuma yetmiyor artık
oysa yazgı kalsaydı babadan kalma her gülüş
ve biraz alkol koksaydı hayat
hani kendinden önce bitmeseydi her yolculuk
ben dönerdim belki
dönerdim
bir adam gibi oynardım yaşamayı
kısa saçlı, düzgün tıraşlı...
salyangoz cazibeliğinde, yasak
çokça çift göz bakıyor, tahripkâr
gençliğimin armağanı
ben kıyıdan geçiyorum
ben demli çaydan
ve sen. ne demeli
şimdi yağmurda bile kokmuyorsun ey şehir!
tesadüfen ve biletsizdim otobüste
kanamasız bir hastaydım
yine de yaralarıma pamuk basardım
ne demeli, haritamda yoktun
ve ne demeli, pusulam zil zurna seni vuruyor şimdi
hayat alabildiğince çapkın
hayat alabildiğince olasılık
hayat: tembel tabanlı ayakları
ve temkinli adımlarıyla gençliğime bastı
bir ömür boyu kurbağa öptüm, hâki!
dudaklarımda hâlâ bataklık tadı
ne demeli