cennetteki sonsuzluk kavramını irdeleyen bünyenin kayışı kopardığının göstergesi olan sorudur.
Aslında bu soruya kuru kuru şunu bunu yapacağız diye cevap vermek ya da derin felsefik yorumlar yapmak yanlıştır. Gezegen üzerinde henüz cenneti görmüş bir insanoğlu yoktur.
Bilinenler ise ancak kutsal kitaplardan bize aktarılanlar ile sınırlıdır.
Dolayısı ile hayagücü samanyolu galaksisini dahi aşamayan insan beyninin cenneti zihninde canlandırabilmesi de mümkün değildir.
Bu sitede cennet ortamının nasıl olduğundan bahsediyor, altından saraylar, mücevherler, ışıl ışıl yanan şehirler, çarşı, pazar, nehirler, çayır çimen, her türlü süs eşyası vs.
tamamen maddi ve göreceli güzelliklere göre tasvir edilmiş bir cennet ortamı.
Paha biçilmez inci taşının kime hangi manada faydası olabilir ki? Afedersiniz ama şu anda dünya üzerindeyken herhangi bir mücevheri sikine takmayan ben, cennette inciyi götüme mi sokayım? ona sahip olup da ne yapayım?
Peki dünya gezegeni üzerinde köşke saraya tenezzül etmeyen ben, cennette yakut ve zümrük taşından yapılmış köşkü nereme ne edeceğim?
Diyelim ki ben son model spor arabalardan hoşlanıyorum, cennette spor arabam olsa ne olur olmasa ne olur? O arabayı kullansam ne olur kullanmasam ne olur? Düşünce hızıyla hareket eden bir bünye kıçıkırık sacdan yapılmış bir makineyi götüne mi sokacaktır?
Peki ya huriler? Her dakika biriyle çiftleşmeyi isteyecek libido hangi hastalıklı bünyenin bir tezahürüdür? Kaldı ki mutluluğu 7/24 seks olarak algılayan sapkın ve virüslü bünyenin cennette işi nedir ki?
Kutsal kitapta cennet vaadleri, para için göt vermeye hazır arapların anlayacakları dille anlatılmıştır. hayatlarına birer embesil olarak başlayıp aynı embesillikle devam eden arapların böyle dünyasal nimetlerle kandırılmaya ve hizaya sokulmaya çalışılmaları gayet doğaldır.
Dünyanın en büyük hazinelerini yığsanız önüme ne değişir ki? Ye iç nereye kadar?
Ve ayrıca şu da bir gerçektir ki, dünyada zenginliği ve lüksü zaten yaşayan bünyelerin cennete gittiklerinde * çok da şaşırmayacakları aşikardır. Peki ya yoksulluk içinde ve türlü imkansızlıkla boğuşan fukara müminlerin tek gayesi zümrütten yapılmış köşklerde yaşamak mıdır?
Sanırım anlatılmak istenen farklı birşey var.
Zira sonsuz mutluluğu, inci, yakut, zümrüt döşeli köşkte yaşamak, her önüne geleni tıkınmak, gece gündüz huri düzmek olarak algılayan bir bünye ancak ve ancak kısırlıktan kurtulamamış hastalıklı bir bünye olabilir.
Şahsen ben cennete girmeyi hakeden biri olsaydım ve cennete girseydim, madem her istediğim olacak, o zaman verin bana bir uzun menzilli uzay gemisi bütün evreni dolaşmak ve herşeyi görmek istiyorum istiyorum derdim. Bir başkası "başka işin mi yok lan manyak" diyebilir buna. Bu mudur yani?
Bu nedenle, cennet kavramını bu cücük beynimizle irdelemeye çalışmak yanlıştır.