bugün

17 ağustos 1999

Sene 99, 5-6 yaşlarındayım. Deyim yerindeyse fil hafızasına sahip olduğumu söylerler. O gece boğmaca geçirdiğim için Öksürük nöbetine tutulmuştum. Tam da depremin olduğu vakitler. Apar topar hastaneye götürdüler. Dayım, kuzenim, annem başımda. Devamı karanlık, cidden karanlık. Orduda Köyde olmama rağmen, ülkenin tümünün içine düştüğü o Meçhul karanlık. Depremi yaşamadım. Fındık zamanı olduğu için Adapazarı'nda yaşayan dayımlar da Köyde. Eve geldik. Dayımda bir Telaş. Bu saatte niye Ayaktalar ki? Deprem olmuş diyordu. Deprem ne olaki diye geçiriyorum içimden. Adapazarı yerle bir olmuş dediler. Amca? Teyze? Kuzenlerim? Nasıl yani evler mi çökmüş?
Eski bir telefon var dayımın oğlunda antenli koca kalas. Dağlara tepelere çıkıyoruz ulaşabilmek için. Telefon düşmüyor. Sabaha karşı elektrikler geliyor. Televizyon Açılıyor. Aman Allah'ım bu ne? Sağlam bina mı yok, ne olmuş onlara? Adapazarı'nı gösteriyorlar. Hani şu girişteki devasa oteli. Sadece Tabelası var. Anneannem dualar ediyor, dayım, yengem...
Evet, sonunda ulaştık akrabalarımıza. Iyiler Köye gelecekler. Çok şükür. Ama o manzaralar Aklımda.
Depremden hemen sonra gittiğim, toz duman bulutu , yıkıntılar, çadırlarda, prefabriklerde kalan insanlar, sesler, ölüm kokusu. Insan nasıl unutur ki? Evet yaşamadım ama derinden Hatırlıyorum. Allah bir daha yaşatmasın.
Asrın felaketi diyorlar. Bence acizliğin felaketiydi. insanoğlunun acizliğinin en büyük göstergesi gibiydi...
Ve aklımdan Çıkmayan anneanne repliği galiba gittiler , gittiler kızım