bugün

şavşat

fakir insanların zengin memleketi.

eğer her hangi bir köyünde önünden geçtiğiniz evde ekmek pişiyorsa -ki burada insanlar ekmeklerini kendi pişirirler- bir ekmeğin ne kadar güzel koktuğuna tanık olabilirsiniz.hiç tanımadığınız yaşlı bir nine sizi bağrına basıp ''oğul'' diye sevebilir.üzerine yağ sürülmüş köy ekmeğini yerken büyükşehirlerde balkonda mangal yapıp,sokaktaki çocukların ağızlarının suyunu akıttıran eşşoğlubeşkulaklar gelir gözünüzün önüne.

eğer festival zamanına denk gelirseniz cengelek yaylasında ömrünüzde yemiş olduğunuz en lezzetli döneri yersiniz.

yazın cennet olur şavşat,yeşilin binbir rengini görür,dokunur,koklarsınız.

iki gün kalsanız üçüncü gün , başka şehirlerde size hiç garip gelmeyen eksoz kokusu burada sizi kusturur.

eğer yanınızda yöreyi tanıyan bir arkadaşınız varsa yakın köylere ormanın içinden yaya giderek,arabayla yılankavi yollardan dolaşarak gidenlere oranla daha çabuk varabilirsiniz.(ulaşım inanılmaz pahalıdır,çünkü yollar çok kötü ve dolambaçlıdır,örneğin 17 kilometrelik şavşat-tepeköy yolunu arabayla 40 dakikaya anca aşarsınız)1 saatlik bir orman yürüyüşüne bile çıkıyor olsanız yanınıza mutlaka ateşli silah veya kesici alet alın,yolunu şaşırmış bir yaban hayvanı bazen çok tehlikeli olabiliyor.

ilçe merkezi hariç bütün köyler kaynak suyu kullanır,bunun için köylerde su içtiğiniz çeşmelerde vana aramayın.

insanları inanılmaz sıcakkanlıdır.hiç abartmıyorum yolda kalmanız veya benzer bir aksilik durumunda kapısını çaldığınız her evde misafir olabilirsiniz.tanımadığınız bu evde sizin için oğluna,kızına sakladığı temiz çarşafları çıkaran,,sabahın köründe taze süt içebilesiniz diye ahırda inekle boğuşan,arıcı elbiselerini giyip kovandan hakiki petek balı çıkaran bu yaşlı,romatizmalı insanları görünce insanlığınızdan utanırsınız.

ayrılık vakti gelince elinizi cebinize atıp ege'deki pansiyon ücretlerinin 3 katı bir parayı ev sahibi yaşlı amcanın cebine koymak istersiniz,kendilerine hakaret edilmiş sayarlar,işte o an dünyada bu yaşlı dedenin bakır ve çay fabrikalarında kütleşmiş,sakat parmaklı elleri kadar mübarek,kutsal bir el olmadığına yemin edebilirsiniz.

''hakkını helal et bir isteğin var mı dede çarşıdan'' diyebilirsiniz ancak utanmış ve mahcup sesinizle...

yaşlı nine yazmasıyla ağzını tutarken,yaşlı dede bir an kafasını önüne eğer,bastonuyla toprağı eşelerken dünyanın en sert yüreğini bile yumuşatacak o sesle;

-''var ama oğul nasıl diyem bilmamki misafira karşi ayiptur,na der sora koni komşi''der.

yaşlı dedenin canını sıkan şeyin samanlığın yan yatan direği olduğunu öğrenirsiniz.3 metre boyunda futbol topu çapında bir direk ha yıkıldım ha yıkılacam diye size bakmaktadır.eğer direk yıkılırsa samanlığın çatısı da çökecektir.

diğer arkadaşınız bir sırıkla çatıyı hafiften kaldırırken siz de direği yerine oturtursunuz.iki tane de 10luk çivi çaktıktan sonra sağlamlığını muayene ederken yaşlı dede size dönüp;

-ay oğul kusurumuza kalmiyasın abu nalet futuğ olmasa ben sani heç çiğardurdum orya'' der.

gömleğinizi giydikten sonra dedeye göre tamiri imkansız olmayan ancak sizin iki dakikada hallettiğiniz çatı için binbir türlü iltifat alırsınız.

oğullarını yazdan yaza gören bu yaşlı insanların hayır duasını aldıktan sonra bu güzel yer daha içten daha samimi görünür size.

işte öyle bir memlekettir şavşat.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar