anne-baba gibi kavramlardır insanın hayatında seçemedikleri. anne vardır; tahtı bahtı için uğraşır yavrusunun. anne vardır; kedi gibi deriz, doğurup doğurup sokaklarda serserilere bir yenisini daha ekler bilinçsizce. oysa o tinercilerin bir ailesi olsa, sevip korusa onları, iyi yerlere gelebilmesi için çabalasa, onlar gene de taksim'in arka sokaklarında taşlarda uyuyup uyuşturucu bağımlısı olmayı mı tercih ederlerdi, düzenli bir hayat yerine... gerçekten gasp yaptıkları için, bir tek onlar mı suçlu? onları bu hale getiren ailelerinin hiç mi suçu yok. baba vardır; evladını dizine oturtur yaşı kaç olursa olsun, bebek gibi görür... kişi hisseder ki hayatında baba adı altında bir çınar mevcuttur. bu güven ona hem kişilik, hem cesaret verir. baba vardır; eve geç gelen çocuğunu sokağa atar ceza için, döver karnedeki bir iki kırık not için, soğutur çocuğu okuldan ve kendinden... ve gene baba vardır ki; dilim varmıyor söylemeye (bkz: babam öldüğünde ağlamadım) şimdi kimin elinde ki anne ve baba seçme şansı... kimisi dünyanın en mutlu insanı olur anne ve babasının ona verdiği mutluluktan, kimisi de elinde bir tiner torbasıyla oturduğu taşın üstünde mutlu baba kızı izlerken, o babanın elini kendi tutmuş olduğunu hayal eder.