idris Amil Efendimizin Remziye'den olma(!) oğlu Yaşar belli ki şaane potansiyel barındıran bir karakter. Kıllı-yarma fedaiye çok benzemesi ile, ışıktan korkması ile, aileye dahil olmasındaki tuhaf sorgusuz kabullenişle hemen ayrılıyor okurun gözünde. Kimbilir bu Yaşar'dan ne malzeme çıkacak ilerde diye bir beklentiye giriyor okur.
Derken bir ara o fikir parçasının bile sığamadığı küçük beyinde muazzam bir musiki yeteneğinin olduğunu öğreniyoruz. Öyle böyle değil, harika çocuklar kanunu ile yurtdışında eğitime gönderiliyor yani. okurda beklenti iyice tavan yapıyor haliyle.
Sonra yazar sıkılıyor herhalde bu karakterden, orda kesip, bir daha kitap boyunca söz etmiyor Yaşar'dan. Ee bizim beklentilerimiz ne oldu şimdi?
Yazar elbette kendi romanının mutlak hakimidir, o yarattığı dünyanın tanrısıdır. Kabul.
Ama kardeşim, bu kadar sevdiğim bir yazarın bizi bu güzelliklerden niye mahrum bıraktığının hesabını da sorarım ben burda.