bugün

bağlanmayacaksın

Can Yücel'in kaleme aldığı şiirdir (manzume de olabilir)

Bana nedense mahalleden Mevlüt ve duru'nun hikayesini anımsatır.

Mevlüt abi mahallenin Demircisi ve ailenin tek çocuğu idi. Anne ve babası 1 ay arayla vefat ettikten sonra gecekondusunda sakin bir hayat yaşıyordu. Biraz sinirli biri olsa da iyi insandı. Top oynadığımız sahaya elindeki hurda demirlerden kale bile yapmıştı bize. Anne ve babası ölünce daha da durgunlaştı. Gerekmedikçe Evden çıkmıyordu, dükkanı da boşladı. Ölüme üzülüyor dedik, Yani öyle sanıyorduk. Karşı Binanın 1 nci katındaki duru'ya kaptırmıştı gönlünü. Duru da ona karşı boş değildi. Biz tıfıldık o zaman ama bazı şeyleri anlıyorduk. Camdan cama bakışmalarını, duru kardeşini okula götürürken Mevlüt'ün de peşinden okul yoluna düştüğüne şahit olduk.

Mevlüt, kimsesi olmadığından duru'yu tek başına istemeye gitmiş. Babası da vermemiş tabi. Gerekçe olarak Demirci olmasıymış. Bu kısımları sonradan öğrendik. Mevlüt abi çıkmaz oldu evden. Komşular yemek götürürken görmüşler. Ev dağınık saç sakal karışmış. Arada bir duru'nun camına bakış atıp "yanlış yaptın yaşar amca" diyormuş.

Yaşar amca duru'nun babası aynı zamanda da mahallenin bakkalıydı. Kıl biriydi.

Çok değil 3 ay geçmişti ki sabah 4 de itfaiye araçlarının sesine uyandı bütün mahalle. Herkes dışarı çıkmıştı. Mevlüt yakmıştı; evini de kendini de. Yangını, sabah namazına kalkan şükran teyze fark etmiş. Hemen aramış itfaiyeyi. Mevlüt kapının ve pencerelerin arkasına demir kaynatmış. itfaiye sadece dışarıdan müdahele edebiliyordu. Ölmeyi kafaya koymuştu bu adam. Herkes yanan evi izlerken duru'nun penceresine baktım. Perde çok az açıktı ama cam buharlaşmıştı. Eminim kesinlikle sicim sicim döküyordu gözlerinden. En sevdiği adam alevler içinde yanıyordu. Asıl yanan duru idi. Mevlüt çoktan ölmüş olmalıydı. Hiçbir fiziksel acı hissetmiyordu. Ama duru? Halen yaşıyordu.

Yaşar amcayı aradı gözlerim. Mahalleli ile birlikte o da inmişti aşağı. Mevlüt'ün evi yakmasını Anne ve babasının ölümüne bağlıyordu. Belki biraz büyük olsam o an ona yumruk atardım. Çocuk aklımla ben fark etmiştim bu aşkı.

2 gün sonra teslim ettiler Mevlüt abinin cansız bedenini. Muhtar ve Memleketinden gelen birkaç akraba teslim aldı onu. Cenaze namazında ben de vardım. Ama defnetmeye götürmediler. Topumu alıp kale direğinin dibine oturdum. Ağladım evet. Bize kalan tek Yadigarı bu direğin dibinde ben de ağladım. Sonra duru abla geldi aklıma. Koşarak gittim evlerinin önüne. Perde azıcık açıktı. Boş boş bakıyordu kül olmuş eve. Aslında kül olan aşkıydı.

Mahallede dedikodular yayılmaya başlamıştı. Mevlüt'ün ölümünü duru ile evlenememesine bağlıyordu herkes. Yaşar amca hiç kabul etmedi bunu. Halen aynı şeyi savunuyordu: Mevlüt anne ve babasının ölümüne dayanamamıştı.

Duru ablayı o günden sonra bir daha hiç görmedim. Hiç ama hiç çıkmıyordu evden. Kardeşini de annesi götürüyordu okula. 1 ay sonra akşam üzeri ambulans geldi kapılarına. Annesi, babasının omzuna dayanmış ağlıyordu. Sedye ile ambulansa alıp götürdüler hastaneye. Kimse ne olduğunu soramadı annesine. Ertesi sabah okula giderken selasını duydum duru ablanın. Sevindim desem yeridir. Orada buluşurlar diye düşündüm. Çocuk aklı işte. Yine topumu alıp direğin dibine çöktüm. "Yanlış yaptın yaşar amca" dedim içimden.

Birkaç gün sonra ölüm nedenine kalp krizi dediler. Yine dedikodular türemişti. Duru ablanın da intihar ettiğini öne sürüyorlardı. Bana göre aşkından öldü. içine döktüğü gözyaşlarında boğuldu.

Hani şimdi bu şiirde;

"o olmazsa yaşayamam." demeyeceksin.
demeyeceksin işte.
yaşarsın çünkü.
öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.

Demiş ya can Yücel, halt etmiş. Yaşayamadı bu iki kara sevdalı.