bugün

pavyon

teee seneler önce kaavedeki abiler tarafından üniversiteyi kazanmam nedeniyle götürülmüşlüğüm olan bir yer.

üniversite gibi ilim irfan yuvası bir yerde öğrenim görme ayrıcalığını kazanmış olmayı pavyon gibi bir yerde kutlamak ta ayrı bir konu. neyse sadede gelirsek olay şöyle gerçekleşti.

yaş henüz onsekiz. bütün arkadaşlar gibi hayatımızın büyük bölümü kaavede geçiyor. sivilceler henüz geçmemiş, yoksa geçmişmiydi lan? neyse. ufaktan bi manita ayağınada girmişiz. manita henüz lise talebesi. ufak yerde yaşadığımızdan gidecek yerimiz de yok. mesire yerlerine gidiyoruz, salıncağa biniyoruz, salıncakta sallamaya çalışırken elim bir taraflarına dokununca ben kıpkırmızı kesiliyorum, manita kikirdiyor falan. baş başa kaldığımız anlar da oluyor ama aklımdan hiç bir hinlik geçmiyor. ne safmışız be. büyül şehir bozdu bizi. ööyle işte.

sınavlar açıklandı, kazandım, haber yayıldı bilmem ne oldu. arkadaşlar birayla fıstık ısmarladılar, gittik top sahasının yedek kulübesinde içtik. sonra arkadaşlardan biri kaaveye gidelim de kahve falan içelim, ismail bize fal baksın diye bir fikir attı ortaya. (ismail kaavede çalışıyor o zaman, çokta acaip yalan atıyor şerefsiz)neyse kalktık geldik kaaveye. ama o da ne ismail çoktan tüymüş kaaveyi de ismail abi ye bırakmış. * neyse girdik kuytuda bir masaya çöreklendik. ismail abi de köşede üç beş sekiz oynayan ihtiyarları sepetledikten sonra geldi yanımıza. önce "neden içtiniz lan" diye bir haşladı. sonra benim sınavı kazandıgımı öğrenince sevindirik oldu. ama bu defada "böyle mühim bir olay teneke birayla geçiştirilir mi?" diye çıkıştı. biraz düşündü "yarın akşam çiçek' e gidiyoruz" deyip noktayı koydu. deyyus pavyona gitmek için bahane arıyormuş meğer.

yarın oldu. akşam yine kaavedeyiz. bu defa ben oyuna oturmadım. hem erketede bekliyorum hem de sineklik yapıyorum. sinekliğin tadına da orda vardım zaten. gelsin kolalar gitsin ayranlar. iç içebildiğin kadar hesap korkusu da yok. mis gibi. ismail abi bir işaret yaptı. bizimkiler olaya dün akşamdan uyanık zaten - iyi akşamlar dedim. çıktım dışarıya.

ismail abi nin doğan görünümlü bir şahini var. çelik jant, metalik boya bilmem ne epey façalı. emin abi, hüseyin abi ismail abi bir de ben bindik arabaya dooğru çiçek restorana. aldanma adı restoranmış sadece gerisi bildiğin pavyon.

neyse girdik içeriye, ilk dikkatimi çeken ortamın loşluğuydu, önce gözlerimi alıştırdım içerinin loşluğuna, sonra alkol kokusuna karışmış sigara kokusunu çektim içime, kocakarının biri detone sesiyle şarkı söylemeye çalışıyor. yer gösterdiler oturduk. ismail abi daha önce ziyaret etmiş olsa gerek diye düşünüyordum yerime otururken. oturduğumuz yerden kocakarıyı daha nett görebiliyordum. ilk dikkatimi çeken koltukaltındaki kırışıklıklardı. ıyğğhh şimdi bile tiksindim. rakı söylediler.

ortamın yabancısıyım ya abiler naparsa aynısını yapmaya çalışıyorum. bir taraftan da etrafı kesiyorum. geçkin adamlar oturmuşlar, önlerinde kadehler istisnasız tamamının boşa gitmiş ömürlerine yandıkları her hallerinden belli. kocakarı kimsenin umrunda değil kendi kendine yırtınıyor. bir ara ismail abinin yanına geldi mikrofonu uzattı, şerefsizim ismail abinin sesi ondan çok daha güzeldi lan. aradan ne kadar geçti bilmiyorum iki hatun geldi masaya. sokakta görsen farketmezsin bile. ama kadınların muhabbeti süper, masa daha da şenlendi. su gibi içiyolar bir de. ara sıra yanımda oturanın bacağı bacağıma deyiyor, çaktırmadan kendimi kabuğuna girmeye uğraşan tospağa gibi çekiyorum. kabuğum olsa kafamdan gayrısını saklayacam içine o kadar sıkılmaktayım. kaçıncı bardak rakıdaydı bilmem. ışıklar söndü, tek bir spot yandı sonra sarı bir spot. ve tam o ışığın ortasında mavi elbisesi, simsiyah saçları, bembeyaz teni, ilik gibi vücüduyla bir dansöz.

ulan zaten bünye rakıya alışık değil içim bir hoş oldu. dansöz çalkaladıkça benim midem de çalkalanıyor. hatta bir ara malın iyisinden anlıyor bu hergele diye daşşak konusu da oldum masada. ne biçim baktıysam artık karıya. neyse hatun bir iki kıvırttı, çalkaladı falan sonra kayboldu ortalıktan. yine kocakarı çıktı sahneye. benim de neşem kaçtı tabi. acaba yine çıkacak mı diye düşünüp duruyorum bir taraftan bir taraftan da masadakilerin attıkları lafları geçiştiriyorum. tam artık hatunun çıkacagından umudu kesmişim ki hatun bizim masaya doğru seğirtmesin mi? seğirtsin. gelip ismail abi yi öpmesin mi? öpsün. way amuğa goyyim kalbim kalp değil sekiz pistonlu motor mubarek. gelgelelim iki yanım da dolu. o anda şu yanımdaki aşifteye elimin tersiyle bir çaksam sittir olsa gitse arka masaya da dansöz gelse otursa yanıma diye düşünüyorum. ama öyle olmadı tabi ismail abinin yanına oturdu. ismail abi de attı kızın omzuna kolunu gevrek gevrek güldü şerefsiz.

neyse sözlük ondan sonrasına dair hatırladığım tek şey hatunun kahkaha atarken gözüken inci gibi dizili dişleri bir de bembeyaz boynuydu. bir daha da pavyona gitmedim zaten. gidesim gelmedi. kaaveyi de değiştirdim artık karıya pavyona kumara paydos modundayım. iyi oluyor böyle.