gece olup hava karardığında, ışıklar altında bambaşka bir havaya bürünen şehir.
tuna nehrinin kenarına kurulmuş olan tarihi yapılar özellikle de parlamento binası öyle güzel bir şekilde ışıklandırılır ki, her gece tam karşısından kendisinin fotoğrafını çekmek için yerlerini almış onlarca kişiye rastlarsınız. birçok avrupa başkentinden çok daha ucuza geçinebileceğiniz, gulaş çorbası ve et çeşitleri ile oldukça lezzetli bir mutfağa sahip, eğlence hayatının da her daim canlı olduğu yerleşilesi bir şehirdir budapeşte. nazi almanya'sı zamanında çok büyük acılar çektikleri için midir bilinmez insanları biraz mesafeli ve soğuktur. ancak yüzde 40 ile 50 arasında değişen alkol oranına sahip yerel içkileri olan palinkadan içerek bu soğukluğu yerle bir edebilir ve tüm vücudunuzun bir anda ısındığını hissedebilirsiniz.
eğer metro kullanacaksanız doğru bileti aldığınızdan ve metroya binmeden önce makinede onaylattığınızdan emin olun. havalimanından iner inmez otobüs ile metro aktarması yaptığımızda görevlilere biletimizin geçerli olup olmadığını sorduk ve sanırım tam olarak ingilizce bilmedikleri için geçmemize izin verdiler. ancak indiğimiz metro istasyonunun çıkışındaki görevli teyzeler, kalabalığın içerisinden bizi tutup çıkardılar ve "one way, one ticket" diyerek her bir ulaşım aracı için ayrı bilet almamız gerektiğini söylediler. sonuç olarak yaklaşık 40 euroya denk gelen macar parasını kendilerine ödemek zorunda kaldık.
son bir öneri olarak, şehirde bulunan terror haza nazi zamanında şehrin neler yaşadığını hissetmek için en önemli noktalardan bir tanesi. özellikle de en alt kattaki hücreler tüyler ürpertici. mutlaka zaman ayrılması gereken müzelerden biri burası.
güzel şehirdir budapeşte, gittikten sonra tekrar ne zaman giderimin planlarını yapacağınız, kendisini özleten şehirlerdendir.