bugün

interstellar

çıkınca insanı tuhaf hissettirir bu film.

--spoiler--
girişte filmin 50'lerde geçtiğini düşündüm, sonra laptop çıktı meydana. gerçi tarihi bir laptop tipindeydi, acaba laptop'u icat eden adamın hikayesi mi diye içimden geçirdim ama öğretmenler odasındaki masaüstü bilgisayarları gördükten sonra bu teorimden vazgeçtim.

murph'ün küçüklüğü dünyanın en tatlı ağlayan şeyiydi. ayrıca filmde özellikle murph ve cooper karakterilerini oynayacak oyuncuların en güzel ağlayan oyuncular listesinden seçilmiş olabileceğini düşünüyorum. 23 yıldır biriken mesajları izlerken ağlayan ağlayana, ben de dahil.*

buzulların ortasındaki dövüş sahnesi şahsen midemi bulandırdı, matt damon'ın bulunduğu her sahnede dövüşmesi gerek sanki. he o uzay başlığıyla kafa atarak camı kırma, rakibin oksijenini keserek öldürme fırsatı başka hiçbir filmde matt damon'ın eline geçmezdi. muhtemelen bir de böyle öldüreyim nolur nolan diye kendisi eklettirdi sahneyi *

adamın fedakarlık yaparak kadını fırlatması ve kendisi kalması, gravity filminden alışık olduğumuz bir uzay centilmenliğiydi. yavaş yavaş uzay davranış şekilleri biçimleniyor bu filmler sayesinde. bakın beyler uzayda bir kadın bir erkek kalırsanız ve şarj bitmek üzereyse kadını gezegene fırlatıyoruz. sonra kimsenin size verme ihtimali yok üstelik, net öleceksiniz. yattığınız yer belli olmayacak. uzay tipi gelişmiş centilmenlik bu.

hans zimmer'e saygı duyduk. filmin senaryosu, bilimkurgudan anlamayan beni özellikle başlarda çok heyecanlandırdı yalan yok. mesela o dairenin üç boyutta küre olması açıklaması bile beni en az 30 dakika götürdü.

case ve tars her uzay robotu gibi çok şirindi.
--spoiler--