Çıktığı gün aldığım kitabı okumaya elim gitmedi. Aynısı yedinci gün'de de olmuştu. Bir türlü başlayamamıştım okumaya. "Ya biterse", "ya bir sonraki kitap 5 yıl sonra çıkarsa" korkusu, elimi götürmedi bir türlü bu kitaba.
Öyle bir yazarın kitabıdır işte Galiz Kahraman... Kitaplarını elinize almaya korkarsınız, ihsan oktay anar durmadan anlatsın, hiç bitmesin istersiniz. Bu yüzdendir, bu kitabın bu kadar çok sevilememesi. ilk baştan söylemeliyim, bir puslu kıtalar atlası ya da bir suskunlar daha yazmayacak ihsan oktay anar. Yazmasın da zaten... Kendi çıtasını en baştan o kadar yükseğe koydu ki, bir daha hiçbir yazdığı şey, onlar kadar zevk vermeyecek. Bu sonraki yazdığı kitapların kötü kitaplar olduğu anlamına gelmiyor elbette. Bu kadar iyi bir kitabı dahi "olmamış bu" diye eleştire biliyor isek, bu yazarın ne kadar iyi bir yazar olduğunu gösterir.
--spoiler--
ilk önce, birileri ihsan Oktay Anar'ı biçem konusunda epeyce kızdırmış. Hatta kitap sanki, sadece bu eleştirilere yanıt olsun diye yazılmış görüntüsü veriyor. ihsan Oktay Anar, "edebiyat dediğini belli kalıplara sığdıramazsın, hayal etmenin sınırı olmadığı sürece, edebiyatın da sınırı olmayacak" mesajı veriyor ve edebiyatı belli kalıplara sokmak isteyenlere verip veriştiriyor.
Hikayeye dönecek olur isek, toplumsal içtimai anlamda pek fazla suya sabuna dokunmayan ihsan oktay anar, yedinci gün ile kırmaya başladığı bu suya sabuna dokunmama meselesini, galiz kahraman ile tavan yaptırıyor. Ülkenin muhafazakarları ve "part-taym" dincileri doğrudan hedef alıyor. Başkarakter idris amil hazretleri'nin kasımpaşa'da doğmuş ve büyümüş olması, narsist, çıkarcı, dalavere konusunda uzman olması akla, hemen Recep Tayyip Erdoğan'ı getiriyor. Evet, karakterde onun özelliklerinden yararlanılmış. Ancak kitabın sonunda da görüleceği üzere, idris amil hazretlerinin tüm insanlığın ortak yüzü olduğu sonucuna varılıyor.
Efgan Bakara ise tam anlamıyla iyinin, güzelin, doğrunun ve saflığın sembolü olarak karşımıza çıkıyor. Kendine özgü düşüncelerinin olması ve düşüncelere kimsenin kıymet vermemesi; ancak bu düşüncelerinden yine de vazgeçmemesi, gariban, boynu bükük hali okuyucunun bir anda Efgan Bakara'nın etrafında toplanmasına neden oluyor.
ihsan Oktay Anar, ne kadar gerilere giderse, kitabın dili o kadar ağırlaşıyor. Bu da okuyucuya ayrı bir zevk veriyor. Ancak hikaye büyük ihtimalle, günümüze daha yakın bir zaman diliminde geçiyor. Bu yüzden, diğer kitaplarının aksine, bu kitapta elinizi sözlüğe götürmenize çok gerek kalmıyor.
--spoiler--