bugün

bukalemundan mektuplar

merhaba kutup ışıklarının aydınlattığı kuytu mağaralar,

ve sen;

bir zemherinin orta yerinden cümle kurmaya çalışmak ve bunu bir telaşe duygusuna yenik düşerek özenmek fiilinden fersahlarca uzaklarda icra etmek sonucunda çıkan yazıların doğallığı, senin makyajsız halinin doğallığından daha sönüktür benim nezdimde. oysa ben, bir güzellik müptelası olmama rağmen, güzellikleri değildir beni bir kadına aşık eden. siz de, bir kadında sizi üzme potansiyeli görmüyorsanız ona aşık olamayanlardan mısınız? yoksa bu hastalık sadece bana mı ait?

ruhumu yeterince geniş bir zaman aralığında usul usul check up'a aldım. ana hastalığımın adı ruh kanseri. ama asıl ilgi çekici ruh hastalıklarım, yukarıda anlattığıma benzer küçük küçük hastalıklar. ve işin tuhaf yanı, ben bu hastalıklarım olmasa sevemezdim kendimi.

ben bir seri katilim aslında. aşk cinayetleriyle dolu bir geçmişim var. bütün aşklarımın katili benim evet. gırtlağımda , aldığım ahların elleri, her saniyede biraz daha sıkıyorlar, biraz daha nefessiz bırakıyorlar beni.

sevdiceklerim, kederlilerim : bu mertebelerde alçaldım ben,çünkü ruhum hasta. oysa sizler yüce gönüllü güzelliklerdiniz. neden bana uyuyorsunuz? neden yüce gönüllü olmayı bırakıyorsunuz? affetseniz, size daha çok yakışmaz mı? affedin beni...

sana gelince;

sen kitap okurken ben seni izlerdim. müthiş bir hayal kurma sahnesiydi bu. okuduğun kitabın kahramanının ben olduğumu hayal ederdim. sen aslında beni yaşatırdın gözlerinle. nastasyanın yanına giden bir raskolnikov hikayesi, senin yanına gelen bir ben hikayesine dönüşürdü. sen bunu bilmezdin, sayfayı çevirirdin. henriette sendin, felix ben; mercedes sendin dantes ben... denizlere açılan, ion sütunlarının yanından geçen, hummaları iyileştiren, tebrizden savaştan dönen, uçurumları ve volkanları aşan, mahkum olduğu hapishaneden kaçan, otobüste gazete okuyan, celladın elinden kurbanı kurtaran, yıldız cennetlerinin altında ıslanan kahraman hep bendim...

sen onları okur, bana sarılırdın. ben ise bir kahramanlık etmişim gibi sarardım seni gururla. hayalini kurmak, benden alamayacağın tek şey sana dair.

şimdilerde kimler sana kahramanlık ediyor bilmiyorum, kimlerin kollarında sahte gözyaşları döküyorsun. kimleri üzüyorsun da senden vazgeçemiyorlar acaba? senin tarafından üzülmek ne yüce bir hüzündü, hala hatırlarım.

bana gelince;

sadece kitaplarda kahraman olabilen sıradan bir adamdım. o günlerde bu günleri hayal ederdim ve sahne şu şekildeydi; sen evimin hanımıydın, ben ise akşamüstü işten yorgun dönen koca. sarılırdın bana kapıda, öperdin de. seninle izlemem gereken ne filmleri yalnız izledim onca yıl boyunca. sensizlik ve sessizlik arasındaki tek ortak nokta harf eşleşmeleri değil. gittiğinden beri bir sessizlik var düşsel dünyamda.

aşık mı oldun dedi keke geçenlerde. o duyguları yıllar önce kaybettim ben dedim. bu bir farkındalık anıydı aynı zamanda benim için. odama gittim ve karanlık penceremden karanlık yeşil manzarayı izledim. yine ağlayamadım elbette, uyuyamadım da. nasıl ağlamayabiliyorsun diye sorduğunda bana, içimi gösterip bu ağlamak değil mi diye soramazdım sana ya, hala ağlayamam ve hala soramam.

ağladığını görmesinler oğlum, ağladığını görmesinler... dik tut başını!