bugün

bukalemundan mektuplar

sınırsız bir adamım ben, ucum bucağım yok...

o yüzden assos'a gittiğimde çarpılmıştım. sonsuzluğun görüntüsü düşmüştü göz kadrajıma.

rakı mehtaba karşı değil, assos'ta içilir.

kafamda dişliler dönüyor nicedir. sürtünme seslerini duyabiliyorum. hayat gizeminin perdesi aralanıyor ölüme yaklaştıkça.

ölüm - hayat gizemi = hayat

hayat = 0 olduğunda (ki bu an ölüm anı oluyor), hayatın gizemini tamamen çözeceğiz. fakat o gizemi çözmüş geçmişin milyarlarca ölüsü gibi,
sesimizi hayattakilere duyuramayacağız, onlara spoiler vermemize izin verilmiyor.

memleketin uzak köşelerinde, deniz kenarlarında kimsenin uğramadığı birtakım büyük kafeler vardır.
o kafeye girersin ve etrafında gördüğün onlarca masadan hiçbirinde hiç kimse oturmuyordur. sen de oturmak istemezsin,
oturursan da içinde tuhaf bir huzursuzluk hissedersin. bunun adı yalnızlıktan korkmaktır. yüzleşme bu noktada gıcırdatır huzurunu.

ama kafanı takma, ben de her gördüğüm sarı leblebiyi leopar desenine benzetip tiksiniyorum. belki de o yüzden beyaz leblebi seviyorum;
ben olmayan herşeye benziyor.

pazar gününe kadar iki ayrı kızla sevişme planım var. oysa plansız sevişmelerdir beni benden alan..

selamlarım bugün sana mahafsoun, keşke ağlasan da gözlerinden akan siyah makyajı seyretsem...