heat

ortakantin'deki yazımdan alıntıdır;

kimi zamanlar vardır, haklıyla haksızın tam ortasında kalırsınız, ya da haklıyı ve haksızı iyi olarak ya da kötü olarak tanımlayamaycağınız ince çizgide, hangisinin doğru yolda olduğuna karar veremezsiniz ( ne demek istiyosun lan deyyus diyosunuz belki de filmi izlemeyenler olarak) işte, ben de rabırt amca'nın baskın ve de, hemen hemen her yerde 'nik' olarak seçmeme sebebiyet verdirecek derecede bağlandığım, ve de kötü olarak lanse edilmesi gereken bir işi (hırsızlık) meslek edinmiş olsa da içime işlemiş karakterinden, NeilMcCauley'den bahsediyorum. işinin ehli, ustalaşmış, filmi izleyip de, hikayeyi bilenler için artık klişeleşmiş '30 saniye kuralı' ve, yine işinde usta aynı zamanda da, ailevi problemlerle boğuşan, ağzında sakızı ile her daim sevişen bir al pacino, 'vincent hanna' dayı. ilk bakışta, siz olsanız filmi izlemeden, ne dersiniz ki? hırsız - polis oyununda kaybeden kim olmalıdır. nesillerimizce süregelen bu oyunda, her ne kdar rakip takımın as oyuncularında olduğu gibi, kuralı bozan bir iki hırsız olsa da, her daim polislerimizin zaferleri ile filmlerimiz 'the end' sekansına ulaşmışlardır. ama, kişisel kanaatimce, bu filmdeki son ise, bana oldum olası aykırı gelmiştir. robert de niro amcam, (ellerinden öperim, bayram geldi geçiyor, arayamadık da kendisini) film boyunca her türlü vincent hanna'nın eline vermiş olsa da, (sıpoylır mıpoylır yok, on defa seyretmeniz gerekir lan bu filmi) sonunda, bir gölgesini hesaplayamayacak derecedeki acizliğine kapılarak, haketmediği bir şekilde, al abisi tarafından kurşunlanmıştır. ama, gelgelelim, NeilMcCauley'in ruh halini belki de, hatunla yiyiştikten sonraki şehrin o boğuk ve kasvetli havası anlatmaktadır. her ne kadar acımasız bir hırsız gibi görünse de, val kilmer'ın (filmde chris shiherlis) bozuk giden ve yürümeyen evliliği için bile, bir 'aile babası' tadındaki girişimleriyle, aslında takım caoch'u olarak nasıl bir yol izlediğini de, babacanlığı ve de, kendisi bir aile kuramadığı için bu yoldaki davranışlarıyla belli eden bir karakter olarak karakterize edilmiştir. aynı zamanda, psikopatlaşma yolunda ilerleyen, ailevi problemlerini eşsiz derecede beyazperdeye aktarmış bir al pacino'da diğer bir yarısıdır filmin. hani özene bezene karpuz alırsınız, gavur damı gibi yanan bir yaz akşamında; bıçağı da bir vurdunuz mu cartt, çaturtt nidaları ile yarılır da, ortadan bölünüverir; bir bakarsınız iki yarısı da kıpkırmızıdır, yenecek, çekirdeklerini ayıklayacak, elleri kırmızıya boyayacak, mideyi şişirecek zamanı bekler ;velakin lezzetlidir de. işte bu filmde aynı lezzeti bahşeder insana, hazmı zor, mideyi şişirgen yapısı olsa da uzun zamanı ile, son sahnelerini de görünce, vcd ya da bilimum ne b.ksa, onu bir kez daha geriyi sarıp da, 170 dakikalık takribi süreyi, bir daha izlemeyi göze alır insan. tabii, karpuzun bir yanı robert de niro - Neil McCauley, diğer yanı da al pacino - Vincent Hanna'dır.