bugün

insanın abartılmış bir varlık olması

ortalama bir insanı ele alalım.
adı, atıyorum, selim olsun. gerçi bu detay gereksiz ama. olsun.
bu selim doğdu. yine atmaktayım, babasının adı tekin, annesinin adı da türkan olsun. görücü üsulü evlenmiş bunlar. hiç tanımamış birbirlerini. seçim şansları da olmamış. evlendiklerinde tekin 26, türkan 23 yaşındaymış. çeyizi kız tarafı, düğünü baba tarafı yapmış. beyaz eşyaların bir kısmını ortaklaşa almışlar. takılan takıların yarısı balayına, yarısı da ev masraflarına harcanmış gene.
tekin ve türkan, aslında iki çocuk istiyordu başlarda.
ancak sonradan vazgeçtiler.
doğacak çocuklarının erkek olacağını öğrendiklerinde adını selim koymaya karar verdiler.
selim, tekin'in dört sene evvel bir kazada hayatını kaybeden kardeşiydi.
türkan bir şey demedi.
selim büyüdü. ilk kelimesi anne oldu keratanın.
selim büyüdü. okula gitti.
ortalama bir öğrenciydi selim. zaten ortalama bir insandan da, ortalama bir öğrenci olurdu.
isimlerini hiç hatırlamayacağı arkadaşlar edindi. hiç hatırlamayacağı şeyler öğrendi. belki biraz da manipüle edildi, ama aramızda kalsın.
zamanı geldiğinde cinselliği keşfetti, ergenliğe girişini yaptı hayırlısıyla. kızlar onun için gözünde seviye atladı.
neyse, sonrasında bir sınava girdi, ne olduğunu anlamadan ortalama bir liseye girdi.
yine hiç hatırlamayacağı arkadaşlar edindi.
yine hiç hatırlamayacağı şeyler öğrendi.
belki biraz da manipüle edildi.
fakat ortalama bir öğrenciydi, ve lisenin sonunda girdiği sınavda da ortalama bir üniversitede, iki sene önce sorsalar "ne işim olur amına köyim" diye karşılık vereceği bir bölüme yerleşti.
çevresinde her zaman "bak, istediğin bölüm bu değilse bir sene daha çalış, istediğin yere yerleş" diyenlere de aldırmadı.
kimin kaybedecek zamanı vardı hem.
en fazla ne kadar kötü olabilirdi ki?
selim çalıştı, boğuldu, depresyonlara girdi.
sıçtın mavisiyle yüzlerce kez karşılaştı.
para sıkıntısı hiç bitmedi.
fakat üniversite de bitti.
üniversitede de ortalama bir öğrenciydi bu arada.
askere gitti ve geldi.
nüfuzlu bir akrabalarının sayesinde, yani küçük bir torpille iş bulması zor olmadı. fakat kolay da olmadı.
selim işinden zevk almadı, hatta nefret etti. ama çalıştı.
bunu bulamayanlar da vardı.
en azından düzenli para kazandığı bir işi olmuştu.
bir gün ailesiyle birlikte akşam yemeğinde, "ne zaman evleneceksin oğlum?" dendiğini duydu.
uygun bir eş bulunması zor olmadı.
işi vardı,
söylemesi belki ayıp ama kenarda biraz da birikmişi de vardı.
yaşı gelmişti,
aklı fikri yerindeydi.
adı tülay'dı gelin hanımın.
çeyizi kız tarafı, düğünü baba tarafı yaptı.
beyaz eşyaların bir kısmı ortaklaşa alındı.
düğünde takılanların hepsi balayına gitti.
tülay evliliğin beşinci ayına girmeden hamile kaldı.
9 ay sonra çocuk doğdu.
selim ve tülay, çocuklarının adını ne koyacaklarını bilemediler. fakat sonunda, tülay'ın anneannesinin adını koymaya karar verdiler.
tülay'a çocukluğunda zaman zaman annelik etmişti bu kadın.
çocuğun adı füsun oldu.
kimliklerde fisün diye geçti ama, çocuğun adı füsundu.
selim, tülay'la beraber füsun'u büyüttü, okuttu, evlendirdi.
yaşı bu arada 67'yi bulmuştu.
artık emekliydi. hobi olarak torun seviyor, boş zamanlarında bulmaca çözüyordu.
9 sene sonra vefat etti.
küçük bir cenaze töreni yapıldı onun için. tülay ondan sonra evlenmedi.

hayatınız belki birebir bu şekilde olmayacak ama bu çizgiden de kurtulamayacak.
irade denilen şey bir yanılsamadan ibaret.
doğadaki bir geyikten, bir ayıdan farkınız yok.
orman veya mağara yerine sizin meskeniniz şehirler, apartmanlar.
aslında tutsak değilsiniz, çünkü özgürlük diye bir şey yok.
abartmayın, hiçbir şeye bir anlam yüklemeyin.
yaşayın mümkünse, sonra da ölün.