bugün

gökçeada

Bir yerden ayrılacağım diye hiç bu kadar mutlu olmamıştım. Memleket halen mahalle baskısı meselesiyle uğraşırken (daha ne kadar devam edecek bu mevzuu?) Gökçeada kaç kişinin umurunda olur bilemiyorum ama iki laf etmeden edemeyeceğim.

Memlekette çok saçma yer gördüm ama bu kadar bilerek ve isteyerek berbat edilmiş bir yer daha görmedim.

Katiyen bir daha gitmek istemem, kimseye de önermem.

Mikro bir Türkiye de denilebilir. Her şey var!

Harap olmuş bir tarih, yerinden edilmiş Rum, Türk, Kürt binlerce insan, terk edilmiş çok güzel köyler, feci bir ırkçılık, katledilmiş bir doğa, inşaat mafyası, diz boyu yolsuzluk, sırf birileri para kazansın diye yapılmış saçma sapan ihaleler, mimari katliam, Kürt-Karadenizli savaşları, keçi terörü, kuşların göç yolları üzerine kurulmuş kaçak oteller ve insanı çileden çıkaracak kadar bol miktarda dedikodu, dedikodu, dedikodu...

Bunların hepsi ana karada da var evet ama arada şöyle bir fark var:

Burası hap kadar ve yukarıda saydığım kötülüklerin, rezilliklerin hepsini aynı anda, aynı noktada görebilmen, hissedebilmen ve kahrolman mümkün. Kaçacak yer yok.

Kaleköy'deki Yakamoz restorandan bir güneş batımı izlemek mesela yeterli. Sırasıyla: Güneş, hemen altında ne işe yaradığı belli olmayan ama birilerini mutlaka çok zengin etmiş bir mendirek, onun solunda Belediyenin yaptırıp sonra özelleştirdiği ve bugüne kadar gördüğüm en çirkin otel olan Gökçeada Resort, ikisinin arasında mendirek yüzünden devridaimi kaybolmuş ve sığlaşmış ve doğal dokusunu kaybolmuş bir koy, hemen biraz daha solda binası ve KULESi olmayan dolayısıyla ne için yapıldığı yine tartışmalara açık dev bir havaalanı, birbirinden çirkin ve dökülmekte olan okul binaları, başını biraz döndürünce arka tepede terkedilmiş bir Rum köyü, aklında burada doğum yok, ölüm var sadece diyen kadın ve..

Devam edemeyeceğim..

Parmağını uzatıp orası nedir? demenle beraber en az iki sayfalık bir bilgi akışı başlıyor. Kime sorsan başka bir şey söylüyor.

Hayatımda hiç bu kadar bilgi kirlenmesine uğradığımı hatırlamıyorum.

Karadenizlisi ayrı konuşuyor, Kürdü ayrı konuşuyor, istanbullusu ayrı konuşuyor, askeri komple ayrı konuşuyor..

Ada tümüyle faşizme ve keçiye teslim olmuş durumda. Herkes herkesten ölesiye nefret ediyor. Rumlar temizlendi şimdi sıra birbirlerinde.. Bu arada malı götüren götürüyor. Serbest dolaşan ve ancak kesilecekleri zaman aranılıp bulunan keçiler ise diken hariç adadaki bütün bitkileri yemiş yutmuş durumda. Ne güzel değil mi! Etrafını dikenli telli duvarlarla çevirmezsen tek bir ot yetiştiremiyorsun ama zaten kimin umurunda otmuş, ağaçmış, dünyanın en sulak ikinci adasıymış, bir zamanlar her taraf meyve bahçesiymiş, sonradan gelenler yakacak odun diye meyve ağaçlarını kesmişmiş...

Hele Şirin Köy gibi kendisinin tam tersi isimler takılmış radyasyon köyleri var ki olamaz dehşette.. Sovyetler Birliği zamanında nükleer denemeler yapılırken inşa edilmiş sonra terk edilmiş böyle hayalet şehirler vardır. Semipalatinsk gibi.. Onların küçüğü sanki bunlar. Bulgaristan'dan kaçan Türkler yerleştirilmiş zamanında. Kaçtıklarına pişman mıdırlar acaba?

Özetle ada manen ve maddeten çipçirkin bir yer olsun diye 85 yıldır elbirliğiyle uğraşılmış, uğraşılmaya devam ediliyor ve anladığım kadarıyla da özel bir çaba ve emirle de bu katliama devam edilecek. Belediyesi ayrı, özel teşebbüsü ayrı, askeri ayrı.. (Askerin diktiği yirmi otuz dönümlük çam ormanını tenzih ederim ama şehir içinde diktikleri binalar dünya çirkinlik rekoruna doğru hızla gitmekte)
***

Türkiye'yi hap; olmuş karşıma çıkmış gibi hissettim. Derin bir yeis ve dehşetle, tüylerim diken diken adadan ayrıldım. insanlar da Türkiye'den böyle mi ayrılıyor acaba? Ağır bir laf olacak ama dünya için esas tehlike Türkiyeleşmek. Malezyalaşmadan önce bunu düşünmek lazım..

http://www.haber7.com/artikel.php?artikel_id=139751
(bkz: tuğçe baran)
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar