bugün

13 mayıs 2014 soma maden ocağı kazası

çizmelerimi çıkarayım mı? sedye kirlenmesin..."

üstüne tek bir kelime dahi edemeyeceğimiz, sözün bittiği yerdir soma faciası.. ve her faciada olduğu gibi unuttuğumuz değerlerimizi hatırladığımız yıkımlardan biridir. ve günlük hayat içerisinde selam vermeye dahi tenezzül etmediğimiz işçinin, çöpçünün, emekçinin,üç kuruşluk paraya ömürlük emek veren nice kardeşlerimizin acı ölüm hikayesidir bu..

belki de dönüp kendimize sormamız gerekir: neden hep birileri öldükten sonra, birilerinin ocağı, yuvası yıkıldıktan sonra, çocuklar yetim kaldığında, anaların bağrı yandığında hatırlıyoruz insanlığımızı? insana yaşarken insan gibi davranıp değer vermek neden bu kadar zor?alışveriş yaptığımız kasiyere teşekkür etmek, bir çöpçüye günaydın demek, bir öksüzün başını okşamak ya da kömür karası yüzlerin canını güvence altına almak için ölüm ocaklarını daha güvenilir hale getirmek?

şimdi insanlar taşeron şirket diyor, yaşam odası diyor, siyaset diyor, istifa diyor, şu partili geldi, bu partili gitti, şu şunu dedi, bu bunu dedi, vs., vs.. ölen öldükten sonra ne anlamı var bunların? hiç olmazsa katliam gibi bir ölümün ardından yuvası yıkılanların, yitip giden kardeşlerimizin üzerinden kendi çıkarlarınız uğruna siyaset yapmayın.

fakir diye ayırdı, iş kazasıdır; olağandır dedi, bu işin fıtratında ölü var dedi; yetmedi hakkını arayan madenci yakınını yerlerde tekmeledi.. anlamak lazım, bilmek lazım, öğrenmek lazım: ölümün kürdü, türkü, alevisi, sunnisi, zengini, "fakiri" yok.. sayın devlet büyüklerimizin(!) yaptığı ayrım gibi "fakirin kömürünü zengin mi çıkartacak?" gibi insan aklına sığmayan bir ayrım yok! önce insan!

"yüz karası değil, kömür parası;
böyle kazanılır ekmek parası..."