biten ilişkinin ardından serinkanlı barışma çağrısı. "herkes hata yapar bırak geçmişi yarını, günü yaşayalım!" diyerek ilişkiyi, aşkı hafife alan bir tavır var.
"elimi sallasam ellisi ama yok senin gibisi!" manasını saklıyor altında. o ilk başlardaki artist tavırın züppeliğinde arsızca istekler ve "dalga geçiyorum, gülüyorum bile heheeyy" aldanışları. "ha ha ha"lar o kadar donuk o kadar duygusuz ki "ne yaptım ben? affet beni" çığlığını boğuyor.
yağmur öncesi sakinliği barındırıyor tınılar. çift kişilik yatağın soğuk ve boş tarafına yağan yağmurlarla sona eriyor şarkı. başlardaki umursamazlığın "bitti galiba her şey lan!" paniğine yerini bırakması olarak da tanımlamak da mümkün.
yağmurların fırtınaya döndüğünü ilk mısra açık seçik ortaya seriyor. "yıkıldı gönül sarayları". duygu ve mantığın ilk kanlı çatışması. "ne olursa olsun artık, bitecekse bitsin bileyim" haykırışlarını duygu örtbas etmeye çalışıyor. "hala bir gururum var." kişvesi altında "affet benii destanı" gibi bir şey aslında. duygu ilk cenki kazanmış gibi görünsede mantık sondaki baskın ile dengeleri allak bullak ediyor.
artık geri dönüşü olmayan bir yola girildiğinin farkında ve aklı başında konuşabilime yetisinde. karşı tarafın ilgisiz, umursamaz tavırlarını süslü sözlerle tersine çevirmek için yapılan nafile bir uğraş. "abi bu sefer aklını alıcam onun, tekrar biraraya geleceğiz." planlarına benziyor.
burada duygular mordor ordusundaki filleri görünce çöken beyaz kule gibi umutlarını yitirme noktasına geliyor. anıları deşerken aşkın büyülü kokusu sinmiş bir kazak bulmuş gibi dolapta. kısa süreliğine ilişkinin tamamının sıkıştırıldığı anlar. hemen ardından baş ağrılarıyla uyanan akşamdan kalma gibi. kabullenmeye doğru atılan adımlar, aynı zamanda platoniğe dönen aşk bedenin ışık geçirmezliğinden bile gözüküyor.
başlığına rağmen umudun yittiği şarkı. her şeyin bittiğini anladığı an kişinin. o midedeki kelebeklerin arıya dönüştüğü, gümbür gümbür gelen yağmuru oraya buraya kaçmadan kabullendiği, ölesiye ıslandığı...
kabullenme dedik ya, "aşkım" yerini "eski sevgili"ye bırakıyor. "onun olduğu ortamdan uzak durursam unuturum!" yanılgısı. yeni maceralara atılmaktan çok aşk acısının o haz dolu anlarına dönme isteğinin körüklediği avarelik zamanı. boşa akıp giden kum tanecikleri.
ve bu acıdan kurtulma çırpınışları başlıyor. geçen zamanında etkisiyle "ne yapıyorum ben? hayatıma düzen vermeliyim." dürtüsüne kulak verme anları. yeni insanlarla ilişkiler, yeni sevgililer, ama gönül gözü aynı manzarayı görmek istedikçe derinlere batan kırık anı parçaları.
kaset versiyonunda bu şarkı yoktu. hindistan ile devam edip hikayenin akışını devam ettiriyordu kaset. dvd de çıkan director s cut gibi biraz. arada yaşanan çıldırma anı. çocuklardan geri vokal, saçma sapan bir müzik ve "ne kadar enteresan "kısmı, allak bullak olan hayatın depresyondan görünen yüzü işte.
çıldırmanın yerini alan "her şey kontrolümde artık, sadece çılgınca yaşıyorum ben!" mesajını o kadar hoş yansıtıyor ki bu şarkı. güya kendini iyileştirmeye çabalıyor ama yaptığı şeyin ne olduğundan en ufak bir fikri yok. hindistan yerine yeni bir işe girmek ya da yeni bir hobi edinmek de kullanılabilirmiş.
doğuda huzuru arayıp bulamayınca(kendi içinde aramak diyebiliriz buna) batının şehvet yoksunu şehvet çeşmesine(çirkin kadın yoktur az votka vardır) dönüyor yüzünü. sonuna doğru buradkainin o olamadığını hatırlayıp özüne dönmeye karar veriyor. ayrılıktan önceki yaşantısına kendi gibi olduğu günlere. fakat sırtında artık olgunluk semeriyle dolaşıyor.
finalde önceki aşk acısının masum yeni ilişkilerden çıkartıldığı göstermek ister gibi. artık seviyor ama bağlanmıyor, bağlanamıyor desem daha doğru olacak. zaman geçsin hayatımda birileri olsun umursamazlığında.
son cümle "psikopatım!" da pastanın üstündeki kiraz gibi bütün süreci özetler nitelikte.
alıp alıp götürüyor bu albüm beni. dinledikçe geçmiş bir o yandan bir bu yandan dalgalarla ıslatıyor ruhumu sanki.